RECEP ARSLAN

RECEP ARSLAN

Kış haberleri

Gazetecilik bir meslek, ama yazarlık bir meslek değil. Gazeteciliğin esası haber vermektir. Verilen haberler çoğu zaman birilerinin canını sıkar. Daha çok da iktidarın canını sıkar. Anlamamız gereken bazı esaslar var. Gazetecilik tecessüs sanatıdır. Tecessüs ise İslam dininde yasaktır. Dolayısıyla gazetecinin iyi bir Müslüman olması söz konusu değildir. Peki İslam dinine, ya da başka bir dine, hizmet etmek için gazetecilik yapılabilir mi? Evet. Ama bu gazetecilik güdümlüdür. Esas itibariyle gazetecilik değildir.

Xxxx

Abdullah Işıklar Yeni Sabah Gazetesi’nde çalıştığı yıllarda gecenin geç satinde  itfaiyeyi, polisi ve meteorolojiyi arıyor, günün son gelişmelerini alıp değişiklik yapacak. Ertesi sabah şehre dağıtılacak gazete eksiksiz yayınlanmış olacaktır. Abdullah Işıklar hava tahminlerine itimat etmiyor. Zaten ekseriya hava tahminleri işe yaramıyor. Bunun üzerine Abdullah Işıklar hava raporu almadan kafasına göre değiştirir hava durumu sütunlarını. Bunun üzerine Meteoroloji Müdürü gazete idaresini arayarak durumu bildiriyor. Gazetenin yazıişleri müdürü de muhabiri müdürle baş başa bırakıyor. Meteoroloji müdürü ile muhabir arasında geçen konuşma şöyle gelişiyor.
-Beyefendi hava tahminlerini siz bizden almıyorsunuz. Verdiğiniz hava raporları bixim yayınladığımız raporlar değil. Biz rüzgear kuzeybatıdan esecek diyoruz, sizin gazetede güneydoğudan eseceği çıkıyor.
-Efendim sonunda sizin dediğiniz gibi de olmuyor, benim dediğim gibi de. Onun için çok önemli olmadığını düşünüyorum.
Müdür gülerek telefonu kapatıyor.
Basit bir hava tahmin raporu bile kimilerinin canını sıkabiliyor.

Xxxx

Gazetecilikte kalıp haberler vardır. Her mevsimin kendine özgü kalıplaşmış haberleri vardır. Bahçedeki meyveyi yaz aylarında don vurmaz. Kış aylarında kimse serinlemek için girdiği denizde, nehirde boğulmaz. Yazın ortasında kimse evde yanık unutulan ocaktan zehirlenmez. Ağaçlar erken çiçek açıyorsa mevsim sonbahar değildir. Ama her zaman canımızı yakan sabit bir haberimiz var. Tırafik kazaları.
Maden ocaklarında insanlar üçer beşer ölür, vah vahla geçiştiririz. 10’dan fazla ölümlerde maden ocağının sıhhi şartlarını, iş güvenliğini tartışırız. Dah çok sayıda ölü varsa maden ocağının ruhsatını, sahibinin ırki mensubiyetini, siyasi mensubiyetini tartışırız. 
Yolda, karda, kışta, heyelanda ölenler için de tepkimiz vah vahlanmak derecesinde kalır.
Tırafik kazalarında ölenler için hemen hemen hiç tepkimiz yoktur. Onu öylesine benimsemişizdir ki lafını bile etmeyiz. Halbuki tırafik kazalarındaki ölümler, herhangi bir hastalıktan ölenlerden fazladır. Ölenler her ırktan, her seviyedeki mali güçten, eğitim konusunda da her kademeden insanlar olabilir. Ama yine de kimsenin gıkı çıkmaz.

Xxxx

Bir mesele, bir alan var ki orada bir kişi öldüğünde kıyametler koparırız. Ölenin evine gider başsağlığı dileriz. Devlet adamlarımız, siyaset adamlarımız o aile ile sıcak temas kurmaya özen gösterirler. Ona manevi makamlar izafe ederler. Hulasa ölenin sağlığından, gençliğinden, enerjisinden, ailesinden, argo söyleyişle etinden-sütünden faydalananlar olur.

Xxxx

Başka ölenler memleket evladı değilmiş gibi, tırafikte ölenlerin milli bir değerleri yokmuş gibi, iş kazalarında ölenlerin, eğitimli, verimli oluşları çok da önemsenmez.
Bana göre her  ne sebeple olursa olsun, bir insanımız doğal olmayan şekilde öldüğünde memleket kaybetmektedir. Ölümleri her alanda doğal haline kavuşturmak, hükümetlerin, iktidarların, siyasi partilerin amaçları, hedefleri olmalıdır.

Xxxx

Gazetecilik zor zanaat. Temelinde haber vermek var. Ama her haber birilerinin canını sıkar. Aslına bakarsanız, tecessüs sanatı olan gazetecilik Müslümanın sıfatlarına çok da uyumlu değil. Başkalarının ayıplarını gördüğünüzde onu yaymayacaksınız. Başkasına anlatmayacaksınız. O kişiye lisanı mülayimle yanlışını anlatacaksınız. Bu da mümkün değilse içinizden o kişiye dua edeceksiniz. O kusurundan kurtulması için.
Çevrenizde böyle bir Müslüman tanıyorsanız lütfen beni de  tanıştırınız.

<