RECEP ARSLAN

RECEP ARSLAN

Kendinize aferin diyorsanız!

‘İnsana yaptığı iş, içinde bulunduğu hal sevdirilir’ anlamında ayet var. Bu aynı zamanda bir ikazdır, uyarıdır. Yaşayış biçiminizi seversiniz ama, ara sıra durup düşünün. Adınızı, kim olduğunuzu, hangi mevkide bulunduğunuzu, sizden neler beklendiğini gözden geçirin.
Her insanın çevresi var. Anne-baba, sokak, mahalle, şehir, ülke, dünya, tüm insanlık alemi size bakıyor olabilir. Her birinin sizden beklentileri olabilir. Her birinin size biçtiği rol vardır. Ama esas olan, Allah’ın size biçtiği bir rol, veya roller halitası var. Bir de kendinizin kendinize biçtiği rol var. Bütün bunları göz önüne almadan, yaptığınız her şeyi çok beğeniyorsanız, siz nefis atına binmiş bir ahmaksınız demektir.

Xxxx

Yaptıklarınızın iyi ve güzel olduğunu söyleyenlerden oluşmuş bir çevreniz varsa, yaptıklarınıza şüpheyle, sorgulamayla, eleştiri ile bakanları hain ilan ediyorsanız, çevrenizden uzaklaştırıyor, hatta onları cezalandırıyorsanız, hatta onları insanların zihninde hain ve suçlu ilan ediyorsanız, sonra da ‘Bak ben ne güzel işler yapıyorum’ diyerek kendinize aferin diyorsanız. Siz bir ahmaksınız.
Kendinizi sevmelisiniz, işinizi de sevmelisiniz. Bu başarı için gereklidir. Ama başka insanları da sevmelisiniz. Hayatınızın mayası sevgi değilse, fıtrata uygun bir halde olmadığınızdan emin olun.
İnsanın kendine güvenmesi, özgüvenli olması bir erdemdir. Ama ölçüyü kaçıran hiçbir erdem erdem olarak kalmaz.
‘Bak, tüm insanlık alemine inanan bir insanın neler yapabileceğini gösterdim’ diye böbürlenirken, aslında temsil edilen kitleyi ‘asla yönetime getirmemek lazım’ hükmünü yerleştirmiş olmak mümkündür.

Xxxx

İnsaf, merhamet, vicdan, namus, sözünün eri, dürüst, doğru, samimi ve en temel değer adalet sizin yapıp etmelerinizde kendisini göstermiyorsa, düşünülenin aksine kanaatler oluşturulduğundan emin olmak lazım. Buna rağmen kendinize aferinler veriyorsanız Allah yardımcınız olsun. Ama böylelerine Allah da yardımcı olmaz.
Başarıyor olunması, Allah’ın ‘yürü ya kulum’ demiş olması sizi kandırmasın. Kim dünyada neyi isterse o, ona verilir. Tüm nimetleri dünyada, fani hayatta tüketmiş, manevi alemde, müflis olunmuş olabilir.
Başarı, imtihanın en zor sorusudur. Başarmış, başarıyor olmak sizi en büyük yanlışın içine daldırabilir. ‘Madem ki başarıyorum, demek ki Allah yaptıklarımı beğeniyor.’ Zannıyla cehennem çukurlarına hızla yuvarlanmak mümkündür.

Xxxx

Büyük makamlarda bulunuyorsanız bilin ki mesuliyetiniz de büyüktür. Sıradan bir insan kendi hareketlerinden, aile bireylerinden, arkadaş çevresinden mesuldür. Ama önemli mevkilerdeki insanların sorumluluğu neredeyse sınırsızdır. Yöneticiler ‘Yandı Çukurova yandı’ türküsünü söyleyebilirler. Alınan bir kararla nesilleri, günümüz insanları yetmiyormuş gibi gelecek nesilleri de bir mecraya döküyorsanız, her birinden mesulsünüz.
Düşünmek gerek. Alınan bu kararla kaç kişi cennetini kaybedecek, kaç kişinin cehennem ateşine yuvarlanmasına sebep olunacak. Hayatı yaşarken hangi acılara katlanılacak, mahzun olunacak. Hepsinden karar mekanizmasındaki insan sorumlu. Bu hesabı vermek mümkün görünüyor mu?
Yönetici olmak ateşten gömlektir. Giyene, giyebilene, ne yaptığını bilerek yola çıkana helal olsun.
Hepimiz çobanız ve maiyetimizdeki insanların can ve mal güvenliğinden olduğu kadar cehennemden kurtulması , cennete layık hale gelmesinden de mesulüz. Ayet böyle belirtiyor meal olarak.

Xxxx

Şimdi düşünün. ‘Ne kadar güzel iş yapıyorum, ne kadar güzel yönetiyorum, kimsenin burnu kanamıyor, kimsenin boynu bükülmüyor, kimsenin göz yaşı akmıyor, her kes yarınından emin’ diyebiliyorsanız kendinize aferin demeye devam ediniz. Yoksa bir durup düşününüz. Adınız ve kimliğiniz, fıtratınız ne diyor, tekrar düşünmekte yarar var.

‘İnsana yaptığı iş, içinde bulunduğu hal sevdirilir’ anlamında ayet var. Bu aynı zamanda bir ikazdır, uyarıdır. Yaşayış biçiminizi seversiniz ama, ara sıra durup düşünün. Adınızı, kim olduğunuzu, hangi mevkide bulunduğunuzu, sizden neler beklendiğini gözden geçirin.
Her insanın çevresi var. Anne-baba, sokak, mahalle, şehir, ülke, dünya, tüm insanlık alemi size bakıyor olabilir. Her birinin sizden beklentileri olabilir. Her birinin size biçtiği rol vardır. Ama esas olan, Allah’ın size biçtiği bir rol, veya roller halitası var. Bir de kendinizin kendinize biçtiği rol var. Bütün bunları göz önüne almadan, yaptığınız her şeyi çok beğeniyorsanız, siz nefis atına binmiş bir ahmaksınız demektir.

Xxxx

Yaptıklarınızın iyi ve güzel olduğunu söyleyenlerden oluşmuş bir çevreniz varsa, yaptıklarınıza şüpheyle, sorgulamayla, eleştiri ile bakanları hain ilan ediyorsanız, çevrenizden uzaklaştırıyor, hatta onları cezalandırıyorsanız, hatta onları insanların zihninde hain ve suçlu ilan ediyorsanız, sonra da ‘Bak ben ne güzel işler yapıyorum’ diyerek kendinize aferin diyorsanız. Siz bir ahmaksınız.
Kendinizi sevmelisiniz, işinizi de sevmelisiniz. Bu başarı için gereklidir. Ama başka insanları da sevmelisiniz. Hayatınızın mayası sevgi değilse, fıtrata uygun bir halde olmadığınızdan emin olun.
İnsanın kendine güvenmesi, özgüvenli olması bir erdemdir. Ama ölçüyü kaçıran hiçbir erdem erdem olarak kalmaz.
‘Bak, tüm insanlık alemine inanan bir insanın neler yapabileceğini gösterdim’ diye böbürlenirken, aslında temsil edilen kitleyi ‘asla yönetime getirmemek lazım’ hükmünü yerleştirmiş olmak mümkündür.

Xxxx

İnsaf, merhamet, vicdan, namus, sözünün eri, dürüst, doğru, samimi ve en temel değer adalet sizin yapıp etmelerinizde kendisini göstermiyorsa, düşünülenin aksine kanaatler oluşturulduğundan emin olmak lazım. Buna rağmen kendinize aferinler veriyorsanız Allah yardımcınız olsun. Ama böylelerine Allah da yardımcı olmaz.
Başarıyor olunması, Allah’ın ‘yürü ya kulum’ demiş olması sizi kandırmasın. Kim dünyada neyi isterse o, ona verilir. Tüm nimetleri dünyada, fani hayatta tüketmiş, manevi alemde, müflis olunmuş olabilir.
Başarı, imtihanın en zor sorusudur. Başarmış, başarıyor olmak sizi en büyük yanlışın içine daldırabilir. ‘Madem ki başarıyorum, demek ki Allah yaptıklarımı beğeniyor.’ Zannıyla cehennem çukurlarına hızla yuvarlanmak mümkündür.

Xxxx

Büyük makamlarda bulunuyorsanız bilin ki mesuliyetiniz de büyüktür. Sıradan bir insan kendi hareketlerinden, aile bireylerinden, arkadaş çevresinden mesuldür. Ama önemli mevkilerdeki insanların sorumluluğu neredeyse sınırsızdır. Yöneticiler ‘Yandı Çukurova yandı’ türküsünü söyleyebilirler. Alınan bir kararla nesilleri, günümüz insanları yetmiyormuş gibi gelecek nesilleri de bir mecraya döküyorsanız, her birinden mesulsünüz.
Düşünmek gerek. Alınan bu kararla kaç kişi cennetini kaybedecek, kaç kişinin cehennem ateşine yuvarlanmasına sebep olunacak. Hayatı yaşarken hangi acılara katlanılacak, mahzun olunacak. Hepsinden karar mekanizmasındaki insan sorumlu. Bu hesabı vermek mümkün görünüyor mu?
Yönetici olmak ateşten gömlektir. Giyene, giyebilene, ne yaptığını bilerek yola çıkana helal olsun.
Hepimiz çobanız ve maiyetimizdeki insanların can ve mal güvenliğinden olduğu kadar cehennemden kurtulması , cennete layık hale gelmesinden de mesulüz. Ayet böyle belirtiyor meal olarak.

Xxxx

Şimdi düşünün. ‘Ne kadar güzel iş yapıyorum, ne kadar güzel yönetiyorum, kimsenin burnu kanamıyor, kimsenin boynu bükülmüyor, kimsenin göz yaşı akmıyor, her kes yarınından emin’ diyebiliyorsanız kendinize aferin demeye devam ediniz. Yoksa bir durup düşününüz. Adınız ve kimliğiniz, fıtratınız ne diyor, tekrar düşünmekte yarar var.

<