RECEP ARSLAN

RECEP ARSLAN

Kekliği düz ovada ..

Ova, halk dilinde yazı düz alanlardır. Dağ eteklerinde, çukuru, yükseltisi olmayan ya da çok az olan
arazilerdir. Akarsular, dere, çay, ırmak derinlere gömülmemiştir. Eğimi az olan ovada akarsular salına
salına, akar. Arazi tarıma elverişlidir. Akarsu olunca insanlar genellikle akarsu etrafında konaklamayı,
mesken tutmayı, yerleşmeyi severler ve tercih ederler. Su hayattır ve hayatın dörtte biridir. Bu
yüzden düz bir arazi ve akan su varsa, orası yerleşmenin, şehirleşmenin merkezi oluverir.
Kastamonu’da Eskişehir’de bugün bile akarsu şehri ikiye böler. Amasya da Yeşilırmağın yeşil renkli
akan suyu etrafında meskundur. Gaziantep’de, de bir zamanlar Allaben adlı bir su akardı. O şehrin
gençleri o sularda yıkanmadan delikanlı sayılmazlar.
Xxxx
Evreni ‘oku’ emrine uyarak okumak isteyen, yeryüzü şekillerinden olan gölü, dağı, ırmağı, ovayı ve
daha başka yeryüzü şekillerini öğrenmek ve üzerinde tefekkür etmek, düşünmek zorundadır. Çünki
okuması için insana gönderilen Kur’an, önce kendisi okunacak, sonra da işaret ettiği evren ve insan
okunacak. Oku emri yerine gelmiş demek için Kur’an, insan ve evren, keainat okunmalıdır. İnsanla
ilgili bilim dalları, evrenle ilgili bilim dalları bu yüzden önemlidir. İnsanı okuyup, keainatı
okumayanlar, kainatı okuyup insanı okumayanlar, insanı ve keainatı okuyup, Kur’anı okumayanlar ve
sadece Kur’anı ve onunla ilgili ilim dallarını okuyanlar hep eksik kalırlar. Bu üç kitap, Kur’an, insan ve
keainat bir arada okunmalıdır. Aksi halde oku emrine tam ittiba edilmiş olmaz.
Xxxx
Sadece keainatı okuyanlar materyalist olurlar, Allah’ı tanımaz ya da düşman edinirler. Maddeci,
somutçu olurlar. Bu az felaket değildir insan için.
Sadece insanı okuyanlar, insanı kutsayarak, Allah’ı yok sayarak, ona uluhiyet atfeder ve insanı Allah’ın
yerine koymaya kalkarlar. Eneniyet ve firavunluk bu düşüncenin sonuçlarıdır.
Yalnızca Kur’an okuyanlar, insanı ve keainatı anlayamadıklarından, Kur’anı da anlayamazlar.Yobazlık,
ham sofuluk ile anlatılan tam da bu durumdur. İlim bir okyanus ise her insan kendi kadehini
dolduracak kadar ondan nasipdar olur. Tüm bilinenler ve bilenler, bilinmesi gerekenler, bilinmeyenler
tamamı Allah’ın ilim sıfatına dahildir. İlim yapan, çok değer verilen insandır. Ama o insan ilminin kendi
kadehinin hamcı kadar olduğunu unutmamalı ve kul olduğunu, insan olduğunu, ölümlü, aciz ve
çaresiz olduğunu unutmamalıdır.
Xxxx
Ovada yaşam var, hayat var. İnsan var, şehir var, medeniyet var. Toprağa yerleşik yaşama var. İnsanlık
var, insan var. Dünyada hiçbir ova yoktur ki, boş bırakılmış olsun. Dağların tepelerinde kimi zaman
insanlar yaşarlar ama yine de boş dağlar çoktur. Ama ova, yazı boş olmaz, insansız olmaz, şehir ve
medeniyetsiz olmaz.
Ova irfanda, her milletin irfanında genişçe yer tutar. Edebiyatta, sanatta, resimde, şiirde, roman ve
hikeayede, daha önemlisi düşüncede geniş yer tutar. Yüzlerce şiir, şarkı, türkü, roman, öykü ovayı
anlatır.

Ova düşünürleri ile dağ düşünürleri farklıdır. Okyanus düşünürleri ile kara düşünürleri de farklıdır.
Akarsular bölgesi düşünürleri ile yayla ve susuz alan düşünürleri de farklı düşünürler. Ufukları
başkadır. Temsilleri, misalleri, düşünmeye zemin yaptıklar dayanakları başkadır ve ulaştıkları yeni
düşünceler farklıdır.
Mustafa Sarı’dan bestelenmiş bir keklik türküsüyle nokta koyalım.
 İki keklik bir kayada ötüyor
Ötme de keklik derdim bana yetiyor
Annesine kara da haber gidiyor
Yazması oyalı kundurası boyalı
Uzun da geceler yar boynuma sar benim
 İki keklik bir dereden su içer
Dertli de keklik dertsizlere dert açar
Buna kara sevda derler tez geçer

<