CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

KEDİ İŞKEMBE YER Mİ?

Bazı arkadaşlar belki sorumu tuhaf bulacaklardır; zira bilindiği üzere İŞKEMBE denildi mi akla çorba gelir. 

Kedilerin çorba içtikleri tarih boyunca görülmemiştir. 

Gerçi geçen gün sosyal medyada  “ maymunlar kola içer mi? “ tartışması umumi efkârda  bayağı bayağı yankı yaptı. Kimi içer dedi, kimi içmez dedi. 

Millete eğlence lazım ; kimisi de  iyice makaraya aldı. 

Daha sonra maymun meselesi “ eşekler şarap içer mi? “ sorusuyla bir kenara itilerek şöyle beyanlarda bulunuldu; 

-Efendim , eğer susamışlarsa elbet şarap da içerler. 

Tabi bunun ardı sıra detay sorular da soruldu; 

-Nereleriyle içerler...

- Tabi ağızlarıyla. Ağızlarıyla içerlerse efendi muamelesi  görürler. İçtin mi adam gibi içeceksin . Çevreyi rahatsız etmeyeceksin!  Aksi halde  taşkınlık yapanı Taksim' de anırmaya davet ederler. Mahçup olursun !..

Son yıllarda rakı, viski nevinden müskiratın yanına yaklaşılamadığından bu içecekleri sorulara dahil etmemiştiler. Sahte müskirattan ölenler ise bu yarışmalardan vareste tutulmuştular. 

Onu bunu bilmem  ben İşkembeyi  sevmem. İşkembe hadisesi şöyle oldu. 

Sabah kalktım. Kahvaltıda bir önceki günden kalan beş adet yaprak sarması yedim. Eh tesellim düşmüştü. İşim de olmadığından diğer emekliler gibi  tekrar uykuya daldım.  Uykuda bir takım rüyalar gördüysem de bunları şimdi burada açıklamak uygun düşmediğinden tekrar el yüz yıkayıp, vakit yaklaştığından abdestli olmak üzere bazı hazırlıklara giriştim. 

Nihayetinde bina dışına çıktığımda dış kapıda pusu kurmuş bazı tanıdık kediler üzerime gelip  kendi dillerince miyavlayarak üzerime atıldılar. 

Ben bir garip emekliyim. Bir arabam bile yok. Halbuki komşularımın pahalı gösterişli arabaları var. 

-Hatta herkesin var benim niye yok ! şeklinde şikayette bulunsam savcılık dinlemez bile.

Neyse , diyeceğim o değil. Komşularımdan biri gözleri yaşartacak kadar kedi muhibbi, vicdanlı biriydi. Bir devlet dairesinde çalışırlar. Her ay civardaki kedilere birer torba kuru yem alıp servis ederlerdi. 

Yem o kadar bol idi ki kediler kuru yemden bıkmışlardı. Kargalar yeme ortak olurlar idi.  Canları koyun eti, tavuk eti , sakatat isterdi. 

Hatta bir kaç kere tavuk ciğeri alıp servis ettim. Önce korkarak yaklaştılar, kokladılar. Yemekten vazgeçtiler.  Cami duvarında tünemiş kargalar bir kaç pike yapıp mezkur sakatatı hallettiler

Bunun üzerine sakatatı haşlayarak önlerine koydum. Bu kere hoşlarına gitti. İştahla yediler.

Nerede kalmıştık ?..Şeyi diyordum...Kedi muhibbi komşumdan, yeni aldığı siyah sıfır arabasından bahsediyordum. 

Hatta geçen gün kapıda rastlaştık; hayırlı olsun, Allah kaza bela vermesin, dedim. Komşum ; sağol , deyip telefon konuşmasına devam etti.  Bu sırada kulağına eğilip; 

-Komşum tekeri de eğri, imasında  bulunmuştum. Komşum telâşlanıp dört tekeri kontrol ettikten sonra telefon konuşmasına devam etmişti. Ben kafamda ;  - Komşum ne kastettiğimi  anladı mı, sorusunu yedeğime alıp çarşıya doğru yollanmıştım.

Akşam olup eve dönünce kapımda “tık! tık!” etti.

Koşarak kapıyı açtım. Komşum bana bir kase çorba getirmiş. Teşekkür edip incelemede bulundum. Bu yoğun işlenmiş mil gibi olmuş bir brokoli çorbasıydı. Üzerini bir dal maydanoz ile süslemişti. 

Ben brokoli çorbasını sevmem. Ben komşuma şakadan   “ arabanın  tekerin de eğri “ derken bundan muradım  şöyle dört başı mamur salatayla dizayn edilmiş  bir porsiyoncuk  kebap ziyafetiydi.  

Çorbayı içmeyip dışarıda aç susuz aş bekleyen kedilere servis  etmiştim. Kediler ise bir iki koklayıp çekilmiştiler.

Bizim oralarda birisi bir ev bir araba aldıklarında en azından bir koç devirip kurban ederler, etlerini konu komşuya dağıtırlar.

 Demek ki buralarda böyle bir adet kalmamış.

Neyse lafı uzatmayayım; marketlere indim. Dışarı soğuktu. Marketlere girip fiyatları kontrol edince dondum. 

En ucuz sebze maydanoz beş lira. Domates sekiz liradan yirmisekiz liraya kadar. Bir demet pazı yedibuçuk lira.  Sivri biber, patlıcan  otuzlu kırklı rakamlarla kendilerini ifade ediyorlar.

Doğrusu hükümetin bu hususta denizi geçip derede kaldığını esefle seyrettim. 

Maliye Bakanı Sayın Nebati, gözlerimin içine bak, derken neyi kast eylemişti ki ? Doğrusu tereddütte kaldım. 

Markette  çorbalık tavuk aradım. Yok !  Bazı dar gelirliler tarafından yağmalanmış!  Kediler için alıyoruz , deyip kendilerine tavuk çorbası yapıyorlar. Kemiklerini de kedilere atıyorlar ! 

Eve eli boş dönmek olmaz, kediler yolumu kesince ne diyeceğim, şeklinde bir düşünce zuhur edince  fiyatı on lira sularında seyreden üçyüz gramlık  hazır bir işkembe paketi aldım.  

Eve varıp  bina önünde paketi açtım. Kediler  “ bana da...bana da... bana da...” deyip paketin üzerine üşüşüp hemen geri çekildiler. 

Meğerse kediler işkembe sevmezlermiş !.. Bir yaşıma daha girdim. 

Lâkin aç olsalardı, yemek seçmezlerdi ,şeklinde bir kanaate vardım. 

Paketin kalanını eve götürüp çorba yapmak üzere bir kuşkanaya koydum. Su ekleyip  üzerine bir kaç sarmısak, tuz, pul biber   attım.  İçeri soğuk yorgan girip  pişmesini bekledim.  Uyuya kalmışım. Rüyamda Sayın Nebati'yi gülerken , marketlerde her şeyin biz kestiğini, -  rüya bu ya- eşeklerin viski içtiğini görüyordum.  Karganın biri brokoli çorbası içiyordu.

Ocağın üzerindeki işkembe ise  bir türlü pişmiyordu ! 

<