KALEMİM KONUŞTUKÇA / POLİSTE GÖRÜCÜYE NASIL ÇIKTIM... (2)
Bu kadar söz, bu kadar laftan sonra bu yazının başlığı ile bunların bağlantısı nedir? Dedik ya, yaşadıklarımızdan sinyal alıyoruz diye...
Pasaportumun süresini uzatmak için imzalı dilekçemi, pasaportumu, nüfus kağıdımı, basın kartımı, uzatma bedelini eşime verdim ve ilgili ilçenin emniyetine gönderdim.
Polis evraka bakar. Bir daha bakar. Herşey tamam. Ve eşime döner;
- Kendi gelmesi gerek.
- Niye? Evrak tamam değil mi?
- Tamam ama olsun, kendi gelmesi gerek. O’nu göreceğim.
- Kardeşim, sen evrakı al, bu adam yeni pasaport almıyor ki 70 yaşındaki adam, temdit (uzatma) yapılacak, hazır olduğu gün zorunlu olarak kendi gelip alacak. Zaten Engin bey de, ‘pasaportu sana vermezler ben gidip alırım’ dedi.
- Olmaz, kendi gelecek ve bu evrakı kendi verecek.
Polis tutturmuş, ille de beni görecekmiş. Yahu önünde nüfus kağıdım var, pasaportum, basın kartım var, üstüne üstlük ben 70 yılda 4 kez pasaport, 10 kez temdit (uzatma) yaptırmışım, yaşım, konumum ortada. Sen daha neyin peşindesin, vatandaşa bu eziyet nedir? Olurum 20, 30 yaşında, ilk kez pasaport talebim olur, haklısın...
“Eşime ver bakalım şu işgüzar polisi bir konuşayım cebinden” dedim. Dedim ama polis aynı polis, tutturmuş “ille de geleceksin” Adam Nuh diyor, peygamber demiyor.
Ertesi sabah doğru pasaporta...
- Ben Engin Köklüçınar, görücüye geldim. Tepsi içinde kahve de getireyim mi?
Pasaporttaki 3 polis camlı bölmenin arkasından bana şüpheli gözlerle bakıyor.
Ben yine:
- Bakın çocuklar, ben 53 yıldır şu polis milletine kim laf söylemişse, hep karşı çıktım, toz kondurmadım, hep sahiplendim. Yazılarımda, sözlerimde karınca kararınca hep polisten yana oldum. Ama bu yaptığınız işgüzarlık, vatandaşa eziyet değil mi? Mantık bunun neresinde? Bu bürokrasinin dikalası değil mi?
Üçü de, durmuş beni dinliyor. Allah’tan kuyrukta filan bekleyen yok. Ben hızımı almamışım, dünden beri kuruyorum ya... Devam ediyorum.
- Vatandaş sizi eleştirdi mi, kızıyorsunuz. Haksız mıyım?
Nihayet içlerinden biri özür diler gibi gözlerime bakarak;
- Ağabey, ne yapalım, biz de emir kuluyuz.
- İyi kardeşim ama bunu amirlerinize söyleyin. Ya da anlatacağım anekdotu anlatın, öğrensinler:
Keçecizade Fuat Paşa’ya İngiliz büyükelçisi, “Sultan Aziz’in büyük bir pehlivan olduğu ve bütün namlı pehlivanları bile yenebildiği doğru mu?” diye sorar sormaz “Doğrudur Ekselans” dedikten sonra hemen ekler; “Yalnız unutmayınız ki, bizim pehlivanlarımız aynı zamanda biraz diplomattırlar da...”
Atatürk bu fıkrayı çok severmiş ve kaba bir formalite veya bürokrasi nedeniyle sürüncemede kaldığını görüp sinirlendiği bir sorun karşısında “Keçececizade’nin pehlivanlarındaki inceliği gel de arama” diye hayıflanırmış.
Evet, polissiniz ama biraz da diplomat olun...