ENGİN KÖKLÜÇINAR

ENGİN KÖKLÜÇINAR

KALEMİM KONUŞTUKÇA / Müthiş 2 şair İNAL ve KAYA…

Ham sofular, hak katından uzaktır,
Dünya malı göz boyayan tuzaktır.
Hakka ulaşmanın binbir yolu var;
Benim ibadetim şiir yazmaktır.

Bu şiirin sahibi Ayhan İnal, Türk şiirinde önemli yeri olan bir dostumdur. Gün geçmez elinde ya bir fotokopi (rahmetli Nejat Muallimoğlu bu “fotokopi” kelimesine çok kızardı ve yanlış söylediğimizi savunur, doğrusu “fotokopya” derdi) ya bir kitapla kapıyı çalar. Nerede ilginç bir fıkra, ilginç bir söz ve güzel bir şiir bulursa masamın üzerine bırakır. Yalnız çok önemli bir şartı vardır. Bir babayiğit çayı ister. Yani arşivime kattığı bu eserlerin karşılığı sadece babayiğit bir çaydır. Babayiğit çayı demek koyu çay demektir. Unutmayın...
İşte böyle bir günde baktım elinde bir şiir. Hem çayını yudumluyor, hem de okuyor. Şiiri de iyi okur, yalnız satırları değil, kelimeleri yaşar. Bu heyecan içinde sordum: 
“Ayhancığım, çok güzel bir şiir, kim bu şair? deyince, İnal şairin adını söyledi. 
“Osman Kaya”. 
Osman Kaya 1951, Artvin, Ardanuç doğumlu bir şair. Kendi kendini yetiştirmiş, okulları dışardan bitirmiş bir adam. Birçok kitapları var. 
Rahmetli Ferit Sıdal tarafından bestelenen bu şiiri gelin hep beraber okuyalım;
        GÜLESER
Sen dağların ‘Güleser’i,
Gül bu kadar ince olur...
Tanrı’nın eşsiz eseri
Kul, bu kadar ince olur...
    Tuttum bir gece yarımda
    Değdi parmak uçlarımda
    Yok oldu avuçlarımda
    El, bu kadar ince olur...
Taramağa kıyılmıyor
Okşamağa doyulmuyor
Tek tek saysam, sayılmıyor
Tel, bu kadar ince olur...
    Ergeç bu ateş yakacak
    Yıkılır ev, söner ocak
    Sarılsam koptu kopacak
    Bel, bu kadar ince olur...
Durursa, şehir duruyor
Yürürse sokak yürüyor
Geçtiği cadde eriyor
Yol, bu kadar ince olur.
    Affetmez bu Osman seni
    İnfaz etti, astı beni
    Bıçak gibi kesti beni
    Dil, bu kadar ince olur...
Ayhan İnal şiiri bitirdikten sonra, o kadar etkilendim ki, döndüm “Üstad” dedim. “Başka şiirleri var mı?” Değerli dostum, çağdaş yazar ve şair İnal sorumu bekliyormuş. Devam etti; “Var, bak dinle, bu da çok güzel.”
        GÖZLERİN
En zeki insanı, aptal ederdi;
“Gözlerini” güldürende görseydi
Tanrı, kul’da gözü, iptal ederdi,
“Kirpikleri” kaldıranda görseydi
    Durup gizli gizli bakarken kız’a
    Düştüm yüzündeki çifte havuza,
    Harbi kayıp ettirirdi Yavuz’a
    Gözlerini Çaldıran’da görseydi
Belki de bu ateş sönebilirdi
Osman her güçlüğü yenebilirdi
Yeniden hayata dönebilirdi
Deliripte Çıldıran’da görseydi.

O halde gel bir tane de ben sana okumalıyım. Bu şiir bir zamanlar ‘Yılın Gazetecisi’ seçilen, çok renkli, tatlı mı tatlı bir büyüğümün. Kim biliyor musun? Tahir Kutsi Makal. Sen tanırsın... Allah rahmet eylesin.

Babanız yine âşık çocuklar
Yüzünün gülüşü ondan
Erken gelişi ondan
Ve bu sefer iş berbat !
Babanız yine âşık çocuklar

Aşksızlığı kaldırın mezara
Şiirin bini bir para gayri
Türkünün bini bir para
Cıvıl cıvıl kuş sesleri balkonda
Evde cıvıl cıvıl çocuk kahkahaları
Derim ki bu sevgide etmeli sebat !
Babanız yine âşık çocuklar.

Babanız yine âşık çocuklar.
Mahzun duruş çoğaldı
Kalpte vuruş çoğaldı
Son resmi de yırtıver, at !
Babanız yine âşık çocuklar.

Duyurmayın ananıza, utanırım
Döğüş-kavga çıkarır, onu iyi tanırım
Sizi asar, beni keser, surat asar, surat !
Azar köftesi gelir sofraya, surat çorbası konur
Bırakın yüzüm gülsün ne olur
Bırakın hızlı çarpsın yüreğim
Bırakın bir daha âşık olayım
Bırakın erken öleyim
Duyurmayın ananıza, utanırım
Babanız yine âşık çocuklar.

Ayhan İnal bu, şiir altında kalır mı;
“Sen Tahir Kutsi’den okudun, iyi oldu. O halde gel Osman Kaya ile başladık. Yine O’nun harika dizeleriyle bitirelim.”
EGE DENİZİNDE TRAFİK DURDU,
İZMİR KÖRFEZİ’NDEN ÇEK SAÇLARINI...
İşte bu müthiş şairler gün geçtikçe azalıyor. Sonuçta her şey gibi Türk şiiri de erozyona hızla gidiyor..

<