İSMAİL SAYGILI

İSMAİL SAYGILI

KADIN HAKLARI SÖZLEŞMESİ VE SİYASAL İSLAM

KADIN HAKLARI SÖZLEŞMESİ VE SİYASAL İSLAM

İnsanlık, İbrani dinler aşamasından tek din aşamasına evriliyor. Bu evrensel tek din ise; insan hak ve özgürlüklerini esas alan ADALET adlı dindir.

Adalet dininde ne Musevilerin siyah çarşaf giysisi, ne İsevi Katoliklerin siyah başörtülü giyimi ve ne de Muhammedilerin ikisinin karışımı olan tesettür giyimi önemlidir. Önemli olan; kişinin kendine yakıştırarak benimsediği kılık kıyafeti ve bu tercihindeki mutlak özgürlüğüdür. Uygar yurttaşın arzu ettiği ise; ister dekolteli, ister tesettürlü olsun; ama yeter k aklı örtülü olmasın. Kafasının içi önyargıların tutsağı olmasın.

Çağa rağmen Türk toplumsal yaşamında gidişat tersinedir. Kadınlar eşit ve özgür değildir. Özellikle İslami toplumlarda büyük baskı altındadır. Hala ortaçağ taassubu altında tutulmaya çalışılıyor. Bunu sağlayan ise; “selefi” ve “siyasal İslam” anlayışıdır. Nitekim Türkiye’de hükümet, 2012 yılında uygar dünyanın benimsediği ve TBMM’nin 6284 sayılı yasa olarak kabul ettiği İstanbul Sözleşmesi’ni; “sultanizm” sisteminin tek imzasıyla yürürlükten kaldırdı. Oysa bu yasa, kadının erkek karşısında tam eşit olmasını sağlamayı amaçlayan koruyucu yasaydı.

Kadını sosyal yaşamın dışına itme anlayışının somut göstergesi olan bu iptalin gerekçesi; “aileyi korumak” olarak gösteriliyor. Ki tamamen gerçek dışıdır ve tam bir selefi bağnazlıktır. Çünkü Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan ve İstanbul’un ev sahipliğinde dünya uluslarının kabul ettiği sözleşmesinin amacı, zaten kadını ve dolayısıyla aileyi korumaktır. “Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ile Mücadeleye Dair Kanun” olarak adlanmıştır. Bununla aile içinde olabilecek “üçüncü cinsiyet” (doğuştan gelen anomali) de koruma altına alınmıştır.

2012’de sözleşmeyi hak ve özgürlüklerin eşitliği bağlamında alkışlayarak kabul eden iktidar, on yıl sora ve altında kaymakta olan iktidarı tahkim etmek ajitasyonu aracı yaptı. Tutucu çevrelere ve özellikle tarikat şeyhlerine ödün vermek amacıyla iptal etti. Bütün demokratik kuruluşlar ve özellikle kadın dayanışma STK’ların tepkilerine rağmen inatla fesih savunuluyor.

Bu gerici ve bağnazlık ısrarcıları; yanlarında Türkiye’nin en ünlü 3.cinsiyetli kişisini ayırmıyorlar. Halife sultanların sarayında mutlaka “oğlanlar” bulundurmalarını olağan ve övgüye değer buluyorlar! Altı yaşındaki bir çocuğun otuz yaşındaki bir tarikat şeyhiyle evlendirilmesini caiz görüyorlar. 12-17 yaşlarındaki kızlara nikah kıyılmasını olağanlaştırmak için Anayasa değişikliğini gündemde tutuyorlar! Toplumsal tepkilerden sonra adaletin cezalandırdığı 6 yaşındaki çocuğun evlendirilmesini, hala000 caiz görüyorlar!

Keza aynı anlayışla “sübyan” okulları ve medreseler var ederek Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzyıllık Tevhid-i Tedrisat yasası fiilen “tağyir” ve “ilga” edilmiştir. Dini hizmetleri için kurulan ilahiyat okulları ile müfredatı, çağdaş eğitim okullarının tümüne yaygınlaştırılıyor. Milli Eğitim Bakanlığı, şerri sistemlerin nazırlığı haline getirilmektedir. Zorunlu din dersi uygulamasıyla yetinilmiyor. Diyanet İşleri personeli, okulların öğretmenleri haline getirildi. Karma öğretime son vermek ve kız okulları açmak için tarikatlarla el ele verilerek dönüştürme taşları döşeniyor. Öncelikli olarak kadının kafes ardına sürülmesi koşullarının var edilmesine çalışılıyor.

Oysa Türk ulusu, ozan Mehmet Çiçek gibi kadını soylar:

“Sarı öküz ile koşuma gider\Nevaleyi eker rızkını güder,

Ne çıkarsa bahtına şükür eder\Yaradana dildir sevince kadın.

Düşürmez erini ele yabana\Saçı süpürgedir tırnağı kazma,

Gündüzü amele gecesi yosma\Eşe gecedir çocuklara sansa,

Her an okunması bitmez hecedir\Kimisi kuluçkada tavuk sanır…”

Mahkeme ve dairelerin Anayasa Mahkemesi’ne karşı kazan kaldırmak hali de aynı amaçlı Anayasa değişikliği yapmak için kaos yaratmak isteğinden başka bir şey değildir.

******

Yeryüzündeki inançlar, politeist dönemden monist döneme evrilmiştir. Şimdi de İslami tevhit döneminden ADALET dini dönemine evriliyor. Fakat bu geçişin yolu; siyasal islam ve selefi bağnazlık ile kesiliyor. Aynı zamanda kadın hak ve eşitliğine dönük yapılanma önü kesiliyor. Böylece aklın ve dolayısıyla düşünce ve vicdan özgürlüğü dumura uğratılıyor!

Yirminci yüzyılın başında Osmanlı Devletini sonun sonuna gelmişti. O anlayış, adeta ihya edilmektedir. Filibeli Ahmet Hilmi’nin (1865-1914) 1908’li yıllardaki çığlığı duyuluyor: Mizahi “Çaylak” ve siyasi “İttihat-ı İslam” dergileriyle liyakatsızlığa ve ötekileştirmeye karşı mücadele eden Filibeli; 1910’da kurduğu matbaayla yayımladığı “Hikmet” gazetesiyle mücadele çıtasını yükseltmiş. Bu yüzden Sait Halim Paşa hükümetinin hışmına uğramış. Matbaası ve gazetesi kapatılarak Bursa’ya sürülmüştü. Taa ki Gazi Ahmet Muhtar Paşa hükümeti kurulana kadar.

Filibeli A. Hilmi; 7 Ekim 1912’de kurulan Balkan Birliği’nin (Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ) devlete getireceği tehlikelere dikkat çekmiş. “Muhalefetin İflası” adlı kitabıyla da Balkan savaşı sürecindeki hükümet-muhalefet zaaflarını gerçekçi şekilde irdelemiştir. Osmanlı topraklarının yüzde 83’ü ile 12 Adaların yitirilme nedenlerini, hükümetle muhalefetin bağnaz, liyakatsız ve öngörüsüz oluşuna bağlamıştır.

Yirmi bir yıllık günümüz iktidar da güç sarhoşu olmuş durumdadır. Sultanist (tek adam) pervasızlığıyla yol alıyor. Böyle bir iktidar karşısındaki muhalefetin durumu da Filibelinin tespitlerini çağrıştırıyor. Nitekim hain FETÖ darbesini fırsat sayan sultanist kafa; Enver Paşa’nın orduyu parçalaması gibi parçalamış. Birinci dünya savaşına sürmecine benzer şekilde sınır ötesine göndermiştir. Ordu üst kademelerinin görev süresi içinde siyasete yanlı olma teamülünü var etmiş. TBMM sultanizmin noteri konumuna sokulmuştur. Buna karşın muhalefet ise; “dostlar alış verişte görsün” misali bir görüntü içinde düşmüş; hükümet yerine birbiriyle uğraşmaktadır.

Üstelik iktidar uğruna dinbazcılaşıldığı, şeyhlerle ele ele verilerek siyaset yapıldığı bir ortamda; laik hukuk toplumu taammüden yok ediliyor. Durum giderek daha da dramatikleşmiştir. Laik hukuk toplumu erozyona uğratılmış, Cumhuriyet’in temelleri sarsılmıştır. Bu bağlamda kadın özgürlüğü de ağır baskı altına alınmıştır.

Ahmet Yesevi taşlamasının yeridir:

“…………..

Beline kuşak bağlar\Sözleri yürek dağlar,

Para toplarken ağlar\Dini paraya satar,

Farzı geriye atar\Ahir zaman şeyhleri!

………… “

[email protected]

<