İŞİN İÇYÜZÜ / VİRÜS'ÜN BİÇİM'İ SORULUR MU?
İnsanları alışılagelmiş “Biçim” fikrinden vazgeçiremezsiniz.
Demokrasiye geçiş döneminden beri ülkemizde, “Biçim” üzerine ne çeşitleme varsa, hepsi denenmiştir. Her insanda bir “O an” duygusu vardır. Masumiyeti, bir “Biçim” olarak yaşamınıza yerleştirirseniz, çalkantılı taraflarınızı dışa vurmazsınız.
Yaşamsal durumlarınız, duyuşlarınız, fikirleriniz, olgularınız ve simgeleriniz ne olursa olsun, biçiminiz değişmez.
“Topluma kimlerin önderlik etmesi gerektiği” sorusu, sıkça soruluyor..
Bilim dünyasında, bizlere doğru yolu gösterecek lider tipleri.
“Biçim” yönünden araştırılıyor. Siyaset bilimcileri bu konuda testler hazırlıyor. Ancak, günlük sorunlarımızın önünde “liderlik rollerini” oynayanlar, hepimizin kanıksadığı “Biçim bozukluğu”ndan kurtulamıyorlar.
Biçimine getirip şu “Demokrasiyi” bir ihya etseler diye bekliyoruz. Dış görünüşlerine bakıldığında, fırınlardan çıkarılan taze ekmek gibi hep umut imal ediyorlar. Toplumun üzerine, yafta olarak yapmış bütün şekilsizlikleri, temizleyeceklerine dair verdikleri sözlerin ömrü bile 24 saat sürmüyor.
Parmaklarına doladıkları kesimleri, kavram karmaşası içinde yüzdürüyorlar..
Halk, boşa kulaç atan acemi yüzücülere döndü..
Her konuda “Cin” fikirler taşıyorlar ama, kurnazlığa kapıldıkça da saflığının dozunu kaçırıp, ayarı bozuk durumuna düşüyorlar..
Vatandaşımız, bugün bu biçimde.. Dış görünüşü uyanık, içi bulanık..
Kurgusal bir “Biçimsizlik” modelinin baş tasarımcıları, hep siyasi partilerin yönetimleri oluyor.
Ucu açık yönetimleri kuramayanlar, ülkenin sorunlarını kilitleyenler, biçimlerinden bir şeyler kaybediyorlar mı? Yeri geldiğinde bunları “Eski tas, eski hamama” benzetiriz.. Demek ki bir şekil kayıpları olmuyor. Uzağa gitmeyelim.. Telefon tuzakçılarının ağına düşenleri “Enayi” diye tanımlayanlar, bir süre sonra daha katmerli şekilde anlatılarak, dolandırılmıyorlar mı?
İleri ülkeler teknolojilerini geliştiriyor ve yenilerini yaratıyor. Çin dünyanın “Taklit Endüstrisi” haline geldi.. Kaliteye önem vermeden maliyet düşürmeleriyle taklit ürünlerini piyasalara sürüyorlar. Küresel Pazar hacminin büyük bölümüne hakim oldular.. Öyle tasarımlar ortaya çıkarıyorlar ki, buluş fukarası ülkeleri durağan hale düşürdüler.
Tarihi geri dönüp baktığımızda, endüstriyel gelişmelerin ilk devi İngiltere, Almanya, Amerika ve Japonya olarak görülür. Dünyanın hassas dengelerinde, aldatan bir sanayi devrime ortaya çıkarılmak isteniyor..
Çin’in ürettiği mallarda, taklidin, “taklit” olduğu belli. Gizlenmiyor.
Bilerek alınan şeyin aldanması olmaz.
Ülkemizde öyle. Gizleyecek bir şeyi yok. Çarkın nasıl işlediği görülüyor.
Türkiye kısır bir döngü içinde çırpınıyor.
Eleştirileri “Biçimine” bağlayanların genel görüşleri hep şöyle:
“Yatırıma dönük olmayan sıcak para ülkemize pompalanıyor. Karşılığında yüksek faiz alıyor. İthalatçıya ucuz döviz satılıyor. Prim sistemleriyle ucuzlatılmış ithal malları yerli piyasada çöküntü yaratıyor. Esnaf, büyük mağazalarla rekabette yenik düşüyor..
Siyasetin biçimsel mantığına aldananlar, seçim meydanlarında, kendi biçimlerinin bozulduğunun farkına varamadan, her seferinde, “Halkla bütünleşmiş bir parti arayışına” kapılıyorlar..
Devam edelim: Yarım asırdır, köylünün malını, hal kabzımallarının esaretinden kurtaramayan, üç kuruşluk sebzeyi, meyveyi, misliyle millete yedirenlerin daha ne kadar “Model Biçimlerine” takılıp kalacağız?
Haller yasasını iyileştirmeden üreticinin ve tüketicinin hakkı korunmaz.. Üstelik kayıt dışı bir ekonomi mantığı sürdürüldükçe de, büyük şehirlerdeki bu yapılaşmayı büyütüp dururuz.
Devlete güç, piyasalara kan gelecek diye daha çok bekler, sonunda “kuş gribi, tavuk gribi, inek gribi” pazarlamacılarının kucağına düşeriz.