İŞİN İÇYÜZÜ SİYASET, BULUNDUĞU ÇAĞDAN BESLENİR..
Yazımın başında sizleri şaşırtmak istemem. Ama, gerçeğe parmak basmanın zamanı geldiğine
inanıyorum. Hele, 16 Nisan’dan sonraki siyasal yaşama baktıkça, kafamızda şekillenen insan tipleriyle
büsbütün şaşkınlaşıyorum..
Siyasal partilerimiz, sanılanın aksine siyaset bilimine göre çalıştırılmıyor. Kullanıcı hatasına bağlı
partilerde, geleceğin siyasetçisi yetişemez. Siyasetteki yozlaşmayı acımasız hale getirmeden asıl
düşünceme geçeyim:
“Türkiye’de en bol şekilde siyasetçi tipine rastlanılmaktadır.” Bunların bir kısmı “pireyi deve
gösteren” tiplerdir. Bazıları “bulanık suda balık” avlayanlardır. Dili uzun olanların derdi daha başkadır;
incitici sözler sarf etmekten çekinmezler. Her zaman her şeyin doğrusunu söylediğine çevresini
inandıranlara doğrucu Davut gözüyle bakılır. Karşısındakini suçlamayı alışkınlık haline getirenler “hem
suçlu, hem güçlü” diye anılırlar. Düşüncesini açıkça söyleyen, yani “içi dışı bir” olanlarla. İncir
çekirdeğini doldurmaz” laflar edenler de vardır. Yaptığı hatayı anlayınca kulağına kadar kızaranlar.
Kuzu postuna bürünenler. Çok uyanık, kül yutmazlar. Her söze hemen karşılık veren ve “laf altında
kalmaz” dedirten kişiler. Kendisinin daha üstün olduğunu kanıtlamak adına herkese “meydan okuyan”
cüretkârlar. “Nabzına göre şerbet vermesini” iyi becerenler. Sapla samanı birbirine karıştıranlar.
Sonunda “sarı çizmeli Mehmet Ağa” olup siyaset sahnesinden silinenler. Hepsi de politikacı kimliklidir.
Bu tiplemelerin hangi partiyi yücelteceğini, hangisini çökerteceğini “seçim sandıkları” ndaki oylar
belirler. Siyasetin bu cephesini kurcalamadan bunu bir Atasözüyle kısa keselim:
“Atlar nallanırken, kurbağalar ayak uzatmaz..”
Söz konusu yönelimlerin ideolojik anlamda bir benzeri, başka ülkelerde de yaşanabilir. İnsanların
partizanlık eylemlerini gerçekleştirdikleri durumların içinde, yükselen her şey bir gün düşer.
Siyasetçinin nasıl olması gerektiğini kavramaya çalışan bir toplum yetişir. İdeal bir siyasi ortam
yaşanır. Halk siyaseti özgürlüğünü yitirmemiş olur.
İnsan doğuştan siyasetçi yetişmez. Fransa’da siyaset bir ekol işidir. Siyaset sistemi, ideolojik
eğilimlere bürünmez.
Siyaset, bulunduğu çağdan beslenir. Cetvelle ölçülmüş biçilmiş gibi eğitimli siyasetçi tipi yetiştirilir.
İnsan zihnini tekeline almış, reaksiyon oluşturan şartlandırılmış politikacılar gündemde kalamaz. Parti
içi denetimler buna imkan tanımaz.
Siyasi partiler iktidar olmak için yarışırlar. İktidarın kokusunu uzaktan alabilen yetenekli insanlarla
bilinçli kadrolar oluşturulur. Temel ve türevsel becerilerle duygusal ve zeka bağı oluşturmadan siyaset
yapılmaz. Bunu daha anlaşılır hale getirelim. Örneğin, politikacılıkta kişi, kendi değerine kendisini
inandırırsa, büyüklük kompleksine kapılırsa, halk deyimiyle şöyle tipleştirilir: “Kıymeti kendinden
menkul insan..”
Bir de, buna yakın şöyle bir söz edilir: “Keramet kendinden menkul..” Bu deyime uygun kişi,
kendisini doğa üstü yeteneklere sahip olduğuna inandıran insanlar arasından çıkar.
Partilerin bünyesinden devletin liderlik kadrolarına ne zaman ihtiyaç duyulacak bir namzet
aransa, alnı açık, yüzü ak insanlar önerilir. Ancak, siyaset biliminin normlarıyla çağa göre yetişmiş
örnek bir adam bulunamaz. Hep, partilerin politikacı eskileri olarak beklemede tuttukları aynı simalar,
aynı isimler medyaya servis edilir.
Halkın siyasetçilerden duyduğu üzüntü bu.. deniz kenarında dalga eksik olmaz. Küçük üzüntüler
devamlı konuşulur. Büyük dertler dilsizdir.
Nijeryalı’ların bu deyiminin bizim Atasözümüze yakın bir anlamı vardır. O da şudur: “ Deveden
büyük fil var..”