İŞİN İÇYÜZÜ / PEKİ NİYE BANA NE?..
Sanırım içinizde yerleşen olumsuz bir düşünce, topluma yönelttiğiniz eleştirilere karşı yaşamınızı tedirgin ediyor. İtiraf edeyim ki, onaylamayacağınız pek çok sorunlu “günlük boğuşma” halindesiniz.
İnsanların yaşam ve davranış tercihlerine ilgi duymak noktasına gelmişseniz, biran duralım ve sizi dinleyelim:
- Vurdum duymaz bir topluma döndük!. İnsanlarımız pek çok şeye karşı ilgisiz.. Adeta nemelazımcı.. Vatandaşlığın gereği olan şeylere karşı “Bana ne..” tavrını bir yaşam biçimi haline getirmişler. İnsanların duygu, düşünce ve ortak çıkarları birbirleriyle dayanışmayı gerektirir. Dayanışma fikri, insanlar arasında sevgi, saygı ve işbirliğini geliştirir. Dayanışma ahlaki bir gerekliliktir. Siz, caddenin kenarına yuvarlanmış bir kişiye başınızı çevirip geçebilir misiniz? Bir sokak gaspçısının saldırısında çırpınan vatandaşa sırtınızı dönüp gidiyorsanız, bu umursamazlığın bir adı olmalıdır. Bir vatandaş olarak haklarınızın ve görevlerinizin farkında değilsiniz. Gerçekten de:
- Nemelazım.. diyen sorumsuz bir vatandaşsınız.
- Nemelazım’cılık bencillikten kaynaklanır. Kendisine ve nefsine düşkün kişilerin çarpık karakteridir. Çevreyi temiz tutma ve koruma konusunda da bu kişiler aynı davranışları gösterirler. Toplumun sağlığına ve temizliğine önem vermezler.. Bu insanlarda vatandaşlık bilinci yerleşmemiştir. Onlarda:
“Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın..” hükmü geçerlidir.
Halbuki toplumun, her şeyiyle ilgilenmek vatandaşlık vazifesidir.
Bunun olmadığı yerde toplum yozlaşır.
Çevresine ilgisiz kalan insanlara “ot gibi yaşıyor” sözünü yakıştırırlar.
Toplumun ortak değerlerinin bireyi insan, öncelikle yesin, içsin, sevsin, yan gelip yatsın anlayışının tutsağı olmamalıdır.
Sabah uyanır uyanmaz aklınızı, “insan hayatını kurtaran bir hekimin imajını” getirirseniz, güne huzur içinde başlamanız kaçınılmaz olacaktır.
Hipokrat yeminiyle hükümlü hekimler, hiçbir hastasına “Nemelazımcı” gözüyle bakmazlar. Hastayı sahiplenme ve can kurtarma duyguları her şeyin üstündedir.
Sahiplenme ve koruma hissi hayvanlarda da vardır. Örnekleri sıkça görülür.
Şunu anlamanız gerekir. Kendinize sorun:
- Neden Nemelazımcı bir insanım?
Yeri geldiğinde çevremdekilere, çaresizlere, felaketzedelere, imdat bekleyenlere elimi uzatıyorum. Toplumsal olaylar karşısında doğruyla, yanlışı ayırt edecek bir mantığa sahip değil miyim? Aksi halde toplumu çöküntüye uğratan “birey” diye anılırım. Sokrates, derki “Sorgulanmayan yaşam, yaşanmaya değer değildir.”
Hepimiz, bu bencillik duygularına ödün verirsek, şartlatanları toplumun ön saflarına çıkarmış oluruz. Bununla toplumsal değerlerin dışında, aklın normal olmayan ucunda kalırız.
Batı ülkelerinde vatandaşlık bilincine sahip olmayanlara, nemelazımcılara normal gözle bakmazlar.
Doğum ve ölüm arasında toplumla iç içe yaşıyorsak, kişiliklerimizi “Bana ne? Kılıfına gizlemeyelim. Eğer, yaşamınızda mutluluk, sevinç, keder, bunalım, öfke, aşk, kıskançlık ve problemler içindeyseniz, bütün bunlara sırtını çevirip, “Bana ne” diyebilir misiniz? Hadi, yaşamınızdaki olumsuzluklara bigane kalın da görelim..
Çokça takındığımız “Nemelazımcılık” tavrını bir deli mantığının ürünü olarak kendinize yakıştırmayınız. Atasözlerimiz bunun tarifini belirlemiştir.
“Su akar, deli bakar..”
Ayrıca, sorumsuz kişileri motive etmek için yabancıların kullandığı şöyle bir deyim vardır:
“Bir kişi size deli diyorsa boşverin, iki kişi size deli diyorsa gidin aynaya bakın, üç kişi size deli diyorsa gidin bir deli gömleği giyin..”
Unutmayın umursamayanı umursamazlar..