SELAMİ TURGUT GENÇ

SELAMİ TURGUT GENÇ

İŞİN İÇYÜZÜ / AYHAN HÜNALP'SİZ VAPUR DÜDÜKLERİ..

Babı-âli’nin cadde-i muhteşeminde, şiiri şövalye ruhuyla dillendiren, duygularını martı kanatlarına, yüreğini Boğaziçi vapur iskelelerine bağlayan katmerli bir basın emekçisiydi. Şiirin kalbini dudaklarında taşırdı, sevecenlikle yoğrulmuş öfkesi katmerli çiçeğe benzerdi.

Boğaziçi vapurlarının iskeleler arası seferleri, onun duygu zenginliğiydi. Vapur düdüklerini duymadığı vakit ateşi sönmüş ocağa dönerdi.

“Bütün denizler mavi” derdi. Fakat Boğaziçi’nin rengini bütün denizlerin mavisinden üstün sayardı. Bağrınabastığı sevimli bir bebeği andıran “Vapur Düdükleri” kitabı, martıların danslarıyla donatılmıştı. Vapurların altındaki pervaneler, köpüklü akıntılar yaydıkça, iskeleler okşanan bir sevgiliye dönüşürdü.

Ayhan Hünalp’in unutulmaz “Teğmenim” şiiri, edebiyatımıza kazandırılmış katmerli bir motifti. Ama, ne yazık ki, kıskançlık duygularına kaptırıldığı sürece, gönül tahtında yaşlanmakla kaldı. İsteyen müzedeki gençliğini görebilir.

Babı-âli koşullarında gazetecilik ve şairlik genlerini korumakla kalan Ayhan Hünalp, edebiyatçı kimliğini yaşamının sonuna kadar onurla taşıdı. Basındaki verimli gazetecilik günlerine takılan engelleri aşmak uğruna ömrünü tüketmişti. Son nefesinde onun en sadık duyguları, ölümsüz izler bırakan kitaplarıyla bütünleşmişti. Vefasız dostluklar “kekeme” insanın işaretleşmesine benzerler. Ayhan Hünalp, “Dağlara Giden Yollar” kitabıyla, ölümünden sonra arkasında ihtiyarlayan bir nesil bırakmakla,

“Unutulmayı hak etmeli miydi?”

Aynı gazetede çalıştığımız günleri anımsadım. Sabahları gazeteye martı kanatlarının hızıyla gelir, vapur düdükleri temposunda başarılı bir gazeteciliğe iskele hazırlardı. Şiir tutkusu onun kaptan köşkündeki rotasıydı. “ Şarkısız Dünyaların Orkinosları” kitabında, toplumsal aykırılıkları “piyano tuşları” haline getirmişti. Yosun tutmuş Boğaziçi’ndeki vapur iskelelerini gördükçe, Ayhan Hünalp’in gözlerinin içinde inip kapanan son perdeye dalıyorum. Buna uyan şiirinden bir dörtlük seçiyorum:

“Akşam olur, herkes indirir perdelerini,

Benim pencerelerim, perdelerim yok ki..”

San’atçı anıldıkça yaşar. Sahnelenen her oyun bitmek içindir.

Ayhan Hünalp, vapurların bağlanamayacağı yosun tutmuş bir iskele şamandırası değildi.

Boğaziçi’nin iki yakasında vapur iskelelerini şiirleştiren bir usta şairi, ciğer köşem gazeteci meslektaşımı anarken,

“Vapur düdüklerinin” sesini duyar gibiyim.

Eskimek, ölmek, yok olup gitmekle hangi kavşağın başlangıcını bulabiliriz..

Unutulmuş şiirlerin kulağımızda bir “çınlayış” anları olmalıdır.

San’atçılar, “vapur düdükleri” gibi kulaklarımızda bir iz bırakıp kaybolmamalıdır.

Sağlığında (TRT) programlarında, “yüreklerimize iskele” kuran Ayhan Hünalp’lı şiirlere, yelken açacak bir esinti niye esirgenir ki?

Şiirlerini bir şövalye edasıyla satırlara yerleştiren Ayhan Hünalp’in oğlu Aybars’ta gazetecidir. Aybars Hünalp’in meslekteki başarıları, bizim gibi sadık bir baba dostunu da sevindirmektedir.

Yaşamı boyunca toplum ahlakının ikiyüzlülüğüne direnmiş bulunan şair, gazeteci Ayhan Hünalp, insancıl değerlere kulakları tıkalı olanları hep “Vapur düdükleriyle” uyarmakta kıyasıya bir savaş sürdürmüştür. Bu bir kalemin savaşı olmuştur. Şiirsel gerçekçiliğinde edebiyatçı payı geniştir.

Kuşkusuz, vapur iskelelerinin bir köşesinde demli bir çay yudumlamak, geçmişteki değerleri öne çekmeye yeterli olacaktır.

Ayhan Hünalp, Babı-âli’deki yazgısını, kendisine ait olan şu satırlarla çizmişti:

“Biz süslü fakirleriz. Manşetlerde yaşar, küçük ilanlarda ölürüz.”

<