İŞİN İÇYÜZÜ / ALKIŞLARLA BİR MİLLET UYANIYOR..
Gökyüzü ile ilgili bilimsel bilgileri, insanlığı yeni hedeflere doğru yönlendirmektedir. İlerlemeyi ilke edinen mucitler ve fizikçiler, görsel tasarımları dünyaya kazandırmaktadırlar.
Bunun açık ifadesi, hayali gerçeğe taşınmak oluyor. Bu haliyle dünyamız hayal reformunu yaşıyor. İnsanın beynine yerleştirilecek çipler beyin dalgaları okunacak, gelecek zamanın bir bölümü aşılabilecek. Toplumlara robotların bile önderlik edeceğine dair dijital haberler veriliyor.
Düne kadar bulmaca sayılan ilmi veriler boş karelere de çözüm tablosu oluşturuyor.
Dünyanın hayalden gerçeğe geçişi konusunda bulmacaların çözümsüzlükten kurtulduğunu hepimizi görüyor ve yaşıyoruz.
İleri teknoloji, Jules Verne’nin hayallerle doldurduğu romanlarının ötesine geçti. Gök bilimi konusunda astrolojiye büyük bir tutkuyla bağlanan Osmanlı Sultanlarından 3’ncü Mustafa döneminden önce Avrupa bu tarihi süreci yaşıyordu.
Dünyanın etrafındaki gezegenlerin çeşitli değişimleri olduğu, 1609 yılında Hollanda’da biliniyordu. Gökyüzünü gözlemek için mercekler icad edilmişti. Teleskop mekaniği bu sayede gerçekleştirilmişti.
Doğal bilimleri ve dini verileri, gökyüzü mantığıyla şekillendirme uğraşısı 17’nci yüzyılda da hızını kesmeden devam ettiriyordu. Rusya’da, Çar’lık dönemlerinde astroloji tahminleriyle savaş planları bile yapılıyordu.
Osmanlı Sultanı 3’ncü Mustafa’nın gökyüzü tahminleri, diğer ülkelerden farklı değildi. Ülkesindeki bütün bilginlerle gökyüzü cisimlerinden alınacak mesajlar araştırılıyordu. Ancak, halk bu tür şeylere falcılık gözüyle baktığı için bilimle, dinin çatışmaması için payitahdaki çalışmalar dışarıya sızdırılmazdı.
Sonuçta bir yargıda bulunmak zorunda kalan 3’ncü Mustafa, astroloji mantığıyla yeri geldiğinde çok isabetli kararlar verebiliyordu.
Şimdi bu konuyu açalım:
Sultan, sınırsız yıldız ve gezegenlerle dolu gökyüzü zenginliğinin küçük bir ölçeğini ekonomide görüyordu. Sarayı ve halkın zengin sınıfını ihtişamlı yaşamın vasat sınırları içine çekmek istiyordu. Bununla hazineyi güçlendirmek için kafasının içinde bazı yöntemler geliştiriyordu.
Vezirler, devlet adamları, üst rütbeli askerlerin halkın sırtından büyük servetler yaptığının istihbaratına ulaşmıştı. Ticareti elinde tutan tüccarlar, yabancı tacirler saygı duyulması gereken kişilerdi. Boğazdaki yalılarda ve görkemli semtlerde sefa sürüyorlardı. Servetleri büyüktü ama, devlet hazinesine sadaka kabilinden düşük vergiler ödüyorlardı.
Sultan Mustafa, sarayın balkonundan bir gece yıldızlı semaların muhteşem tablosunu incelerken kafasının içinden iki şeyin hesabını yapıyordu. Samanyolu yıldızlarının ilginç bir yapılaşma tarzını, mercekten inceledikçe hayretle parmağı ağzında kalıyordu. Esnek ve hızlı hareket edebilen yıldız eksenlerinde şaşırtıcı zıkzaklar oluyor ve bunlar, nerede saklandığı belli olmayan çevresel ışıklı bir merkezden kumanda ediliyordu.
Mustafa, koca imparatorluğun tek hakimi, gücü olduğuna göre kendisine amade bütün vezir vüzarâ, bu servet kümelerinin arkasına nasıl gizlenebiliyorlardı. Devlet hazinesi tamtakır halde iken toplanan vergiler değirmenin suyunu karşılamıyordu.
Gökyüzüyle bağlantılı şemalara ve hesaplara büyük önem veren Padişah, devlet-i aliy-e istihbaratçıları kanalıyla araştırma yaptırınca rüşvetçi sınıfının kirli servetlerinin ucu görünmeye başlamıştı.
Huzura çağrılıp sorgulanan servet vurguncuları devamlı takibe alınınca hazineye altınlar yağıyordu. İnsanlarda, gizlenmiş olan içgüdüleri kurcalanınca, gizledikleri servetler ortaya çıkarılıyordu. Devleti soyanların kelleleri gittikçe hazine de paralarla doluyordu. Padişah, gerekli hallerde “kutup yıldızı” gerçeğini de kendine rehber eder, kişilerin mizacını gökyüzü sezgisiyle değerlendirmeyi sıkça denerdi. Tarihin o döneminden bugüne yansıyan uzaktaki aktiviteler, yaşantılarımıza elçilik edecek boyutlara ulaştı.
Dünya teknolojisi devleti ama, insanlığın toptan yok olmasının endişeleri hâlâ sürüyor.
“Küresel ısınma ve Buzul çağı” içinde bulunduğumuz yüzyılın asıl korkusu bu. Fakat dik duramaz hale düşen dünyamızı asıl çelmeyi, emperyalist güçler ve silah tacirleri hazırlıyor. İnsanlar insanları, çatışmalarla katlediyor, bulundukları coğrafyalardan siliyorlar.
Küresel ısınma ve Buzul çağı gelmeden, insanlar insanları yiyip bitirecek..
Geleceğin gökbilimcilerinin “dillerini çözmek” bakalım kimlere nasip olacak?
Sultan 3’ncü Mustafa’nın 1760’lı yıllarda bir bildiği vardı..
(Not: Yeri geldikçe açıklamalarımız sürecektir. )