CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

İLK SÖZLEŞME

İlk sözleşme  Allah  ve  Adem ile eşi Havva  arasında   yapıldı.  

Araf suresinin 19. Ayetine göre  bu sözleşme huzurlu bir ailenin, mekanın  çerçevesini çizmişti. 

Buna  göre, Adem ile eşi Havva  cennette oturup diledikleri  meyveleri yiyecekler, ancak    yasaklanan  o “ağaca” yaklaşmayacaklardı.  

Adem ile Havva , verdikleri söze rağmen  şeytanın iğvasına  uyup   yasak ağacın meyvesinden yediler.  Bunun üzerine  edep yerleri  açıldı. Bunun üzerine utanıp  yapraklarla örtünmeye çalıştılar.  

Bunun üzerine her şeyi bilen ve gören  Allah onlara  şöyle seslendi: 

 “Ben size bu ağacı yasaklamadım mı? Ben size, şeytan sizin için açık bir düşmandır demedim mi?” dedi.

Dediler ki: “Ey Rabbimiz, benliklerimize zulmettik. Eğer bizi affetmez, bize acımazsan elbette ki hüsrana uğrayanlardan olacağız.”

Buyurdu: “Kiminiz kiminize düşman olarak inin. Yeryüzünde belirli bir süreye kadar mekân tutmanız ve nimetlendirmeniz öngörülmüştür.”

Buyurdu: “Orada hayat bulacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan çıkarılacaksınız.”

İlk  ebeveynimizin  taraf olduğu  ilk sözleşme  işte böyle bozulmuştu…

Kur’an’ın aksine  Tevrat’da, İncil’de   sözleşmenin bozulmasına sebep olan  Havva annemiz  idi.  Havva şeytana uyarak cennetten kovulmuştu.

Bu sebeple   Batı medeniyetinde , kadın ilk günahın sebebidir ve sicili  bozuktur. 

***

Bugün  bir   İstanbul Sözleşmesi üzerine konuşuyoruz…

Kadın üzerine konuşuyoruz.    

Bu sözleşmenin tarafları ise  devlet  ile  kadın … 

Şimdi  Devlet,  tarihi bağlamı içinde  kadın ile erkeği birbirinden uzaklaştırarak  ailenin zarar görmesine  yol açıyor. 

Halbuki  ilk sözleşmede  Allah , erkek kadın ayırt etmeksizin   insanoğlunun  serbest iradesiyle  helal ile haramı seçme hak ve yeteneğine  sahip olduğunu belirtmişti.  

İlk sözleşme hükümlerine baktığımızda  son sözleşmelerin ne kadar geride kaldığı  ve  insan fıtratına ne kadar ters düştüğü  görülüyor.  

Nitelikleri  gereği  6284 sayılı Kanun ile bu kanunun uygulama sınırlarını çizen İstanbul Sözleşmesi ,aile  içindeki olayları düzenlemeye çalışırken  kadın ile erkeği karşı karşıya getiriyor.   Devlet  kadını koruyayım derken, aile içinde huzursuzluğa sebep oluyor.  Kadın erkeği, erkek kadını suçlama  durumunu düşüyor. 

Kısacası  aile  zarar görüyor, parçalanıyor. Halbuki aile kadın ile erkeğin örtüsüdür, mahremidir.  Bu mahremiyet zarar görüyor.

 Allah, helaller ile haramları  göstermiş, aileye mahremiyetine uygun olarak   helallere uyma halinde   huzur  bulacaklarını  ,  haramlardan kaçınmama halinde ise  zalimlerden olup, azap göreceklerini belirtmişti.  

Nitekim aile mahremiyetine saygının , insana saygının  tarihi genel akış içindeki seyri   belli bir disiplinin sağlandığını  da gösteriyor.  Bu disiplin içinde  erkek ve kadının  medeniyetin temel taşlarını birlikte döşedikleri görülüyor.   

Bugünkü sıkıntının sebebi, kadın ile erkek arasındaki cinsiyet , fıtrat farkı değildir. 

Bugünkü sıkıntı, bütün insanlığın felaketine yol açacak , insanı insana kulluk etmeye, zalimlerden olmaya  iten  kötü sistemlerden kaynaklanmaktadır. Ailedeki, kadın ile erkek arasındaki  çatışmanın asıl sebebi kötü  ekonomik sistemlerdir.  İnsan fıtratına ters, maddi değerleri yücelten  eğitim modelleridir.

Kadını da erkeği de huzur içinde yaşatacak olan  insani değerlerdir. İnsana saygıdır. Bu da helallere uyup haramlardan kaçınmakla mümkündür.

Huzurun çatısını, İstanbul Sözleşmesi çatamaz.  Bu sözleşmede, kavga, ötekileştirme, aşağılama , nefret dili  vardır. Bu sözleşmede  ailenin  çatısı  hasarlıdır, tuğlaları kırıktır. 

Bu sözleşmenin  ruhu yaralıdır.

<