Allah kimseyi zora düşürmesin...

Zorluklar, tıkanmışlıklar, hele bir bürokratsan her yola başvurmak zorunda bırakır insanı...

Ya koltuğun gidecek, işsiz, aşsız kalacaksın ya da makamına ters de olsa, gereğini yapıp “cennet”i bile paraya tedavül edeceksin...

Bu, hep zayıf insanların kullandığı yol olmuştur...

Tecavüz sonrası bir bakan ne dedi, “Bir seferle bir şey olmaz!”..

Koltuktan vaz geçmek o kadar da kolay olmuyor, oturduktan sonra...

Önceki yazılarımda da belirtmiştim...

İnsan fıtratı...

Mevki, makam, para, olanaklar...

Birde kendini Ağrı’nın sahibi olduğunu zanneden bir kişi var...

Bir başka kişi de, Ergenekon mağduru genç bir kara pilot teğmen...

Şimdi bunları bir bir ele alalım...

En sondan başlayalım...

***

Kurgu Ergenekon’dan 4, 4.5 yıl yatan genç teğmen Mehmet Ali Çelebi...

Genç teğmene CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu sahip çıkıyor...

Bu genç teğmen, Hasdal’da gün sayarken, cezaevindeki duruşmalarında tanıştığı bir hanımefendiyle evlenmeye karar veriyor...

Nikah şahidi kim?..

Kemal Kılıçdaroğlu...

Cezaevinden çıkan, kendini buğday ambarında gören, Mehmet Ali Çelebi’yi Ce... Ha... Pe... Genel Başkanı, İzmir Milletvekili yapıyor...

Sıkı durun, bu genç teğmen parlama uğruna olacak, onu bu noktalara taşıyan Kılıçdaroğlu’na tavır takınıyor...

...Ve partisinden çok önemli sözlerle ayrılarak, Muharrem İnce’nin partisine katılıyor...

Çok kısa sonra Muharrem İnce’yle yolları ayrılıyor, Memleket Partisi’ne veda ediyor, bağımsız milletvekili oluyor...

Çok uzun sürmeden, “Cumhur İttifakı”na göz kırpmaya başlıyor...

Dahi (!) Çelebi, 20 başlıklı manifesto gibi bir açıklama yapıyor ve, “Bu yirmi başlıkta Cumhur İttifakı daha fazla güven veriyor” diyerek, yol haritasını beyan ediyor...

İşte Bay Kemal, “liyakatsız” kişilere gereğinden fazla itibar gösterirsen olacağı budur!..

Bu kişi gereğinden fazla korumacılıkla TBMM’nin bir üyesi olmuştur!..

Çelebi’nin göz kırptıkları, yanlışa düşerlerse, onlar da derslerini alır...

Anladınız mı, “liyakatın” ne demek olduğu?..

***

Gelelim yine eski bir Ce... Ha... Pe...’liye...

Adı, “Savcı”, soyadı “Sayan” olan kişiye...

Yani Ağrı Belediye Başkanı AKP’li Savcı Sayan’a...

1971 Tutak doğumlu 24 çocuklu ailenin 12. çocuğu...

Siyasi geçmişi bayağı renkli...

Deniz Baykal döneminde CHP’de görev almış, aday olmuş kişi...

Hatta, Baykal döneminde CHP Merkez Yönetim Kurulu üyesi yapıldı...

Mevkisini koruyamayacağını anlayınca Kılıçdaroğlu’na bayrak açtı ve CHP’den ihraç edildi...

Hırsını yenmek için, 2014’de solcu olmasına rağmen, Tayyip Erdoğan’a Ağrı’da kapı kapı dolaşarak oy istedi...

Çalışması ödüllendirilsin diye 2015’de AK Parti’ye geçti...

Hemen AK Parti İzmir milletvekili adayı yapıldı, ama seçilemedi...

Bu defa mükafatını almak için AK Parti Ağrı Belediye Başkan adayı yapıldı...

Sayan, 2019’da 25 bin 799 oyla, HDP’yi sollayarak yüzde 55.57’le Ağrı Belediye Başkanı oldu...

Önemli bir başarıya imza atmış oldu...

Eee, ben de olsam, “Buraların kralı benim” derim...

HDP’yi Ağrı’da sollamak kolay olmasa gerek...

Krallığını ilan eden Savcı Sayan, Ağrı’da ekibiyle uzun namlulu silahlarla gözdağı verecek elbette...

Kim dokunabilir Savcı Sayan’a...

Arkası güçlü...

***

Parayla cennet satın alınır mı?..

Eğer cennete parayla gidilebilseydi, müslüman zenginlerimiz cenneti doldururdu, eminim...

Ver parayı, al cenneti...

Peygamberimiz dahil, hiç kimseye, cennet vaat edilmemiştir.

Cennete gitmek, Allah’ın emri ile gerçekleşir...

Bir müftü bunları bilmiyor mu?...

Yalvaç müftüsü Ömer Can, 70 bin liralık elektrik faturasını ödeyebilmek için, cemaate cennet vaat etmesine şaşırmayın...

10 bin TL’si Diyanet İşleri’nden ödenen fatura, mutlaka cemaate çıkarılmalı...

Ömer Can bey (hoca diyemiyorum) cennete gitmek istemiyor mu?

3-5 maaşıyla faturayı ödeseydi de, direkt cennetlik olsaydı...

Olmaz mıydı?..

Ben bile cennet uğruna bir yıllık emekli maaşımı verir, cennet uğruna aç kalır, cenneti Ömer Can sayesinde garantilerdim...

İşte politikacılarımız ve din adamlarımız...

İstisnalar kuralı bozmaz tabii...

Varsa istisna tabii...