İcranın fetvacısı olmak
Bizim medeniyetimizde iman sahibi devlet adamları icraatlarını yaparken vicdanlarını rahatlatmak için bir fakihten, hukukçudan fetva almaya itina ederler. Bu fetvayı aldıktan sonra insanları inandırmak, insanların güven duygusunu kazanmak daha kolaydır. Şer i şerife uygun davranışlar karşısında muhalefetin söz hakkı kalmaz.
Xxxx
İnsanlar ne yaptıklarını bilmeden, ayaküstü her konuda fetva verirler ve fetva verdiklerinin bilincinde de değillerdir.
Geçen gün sabah yürüyüşümü yapıyordum. Belediyenin yeşillendirdiği alan kenarlarında bir kadın böğürtlen topluyordu. Bunu bazan ben de yapıyorum. Tozunu-toprağını dikkate almadan birkaç böğürtlen toplayıp, ağzıma atıyorum. Bir başka kadın da böğürtlen toplayan arkadaşını bekliyordu. Tam ben yanlarından geçerken bekleyen kadın, toplayan kadına ‘kız haramdır, haram’ diye uyarıda bulunuyordu. Fetva veriyordu. Fakat bunu cehaletle yaptığı için, ne yaptığını bilmediği için günaha girmekle beraber dinden çıktığı söylenemezdi. Çünki bilerek harama helal demek gibi, helale haram demek de fakihlerden duyduğuma göre insanı dinden çıkarıyor. Kadın cehaletle ve iyi niyetle bir yanlış yaptığı için belki mazur görülebilirdi. İnsanlar fetva vermeyi farkında olmadan hep yapıyorlar.
Xxxx
Ebussud Efendi, Kanuni Süleyman Han vefat ettiği zaman mezarına bir sanduka koydurduğunu duyunca, -o sandukada Ebussud Efendi’nin fetvaları varmış- ‘Eyvah Süleyman sen kendini kurtardın ama beni yaktın’ demiş. Maalum, Ebussuud Efendi Süleyman iktidarının fetvacısıdır. Ebussuud Efendi ‘eyvah’ diyordu. Şimdilerin icra fakihleri, fetvacıları acaba eyvah diyecek hassasiyete sahipler midir?
Xxxx
Günümüz iktidarlarının fetva makamı Diyanet İşleri Başkanlığı’dır. Diyanet İşleri Başkanı da bu mesuliyetten kurtulmak için teşkilat içinde Din İşleri Yüksek Şurası ve Fetva Makamı kurmuşlardır. Ama isim yapmış kimi allameler gazete köşelerinde yazdıkları yazılarla icranın fetvacısı olmayı bir ikbal olarak görmüşler. Düşünmeliler, çok düşünmeliler. Verdikleri fetvalarla hangi zulümler işleniyorsa, ‘Es sebebi bil fail’ sırrınca sebep olan yapan gibidir hükmüne dahil olurlar.
Diyanet İşleri İcranın, hükümetin fetvacısı olmaktan kaçamaz. Sonunda memurdurlar. Memurun amirinin fiilleri hakkında fetva vermesi ne derece adil ve geçerli olur, onu da hesaba katmak lazım. Camilerde vaizleri, imam-hatipleri istenen doğrultuda konuşmaya ikna etmek çok zor değil. Sonunda memur olarak emredileni yapmak durumundalar. Amirlerin emrettiklerinin uygulanmaması durumunda ceza bu dünyada peşin, Allah’ın emirlerini uygulamayışın cezası ahirette, bilahere olduğundan insanlar acil olan tehlikeyi savuşturmayı tercih ediyorlar.
Xxxx
Necip Fazıl bey İman Atlası kitabını yayınladığı günlerin birinde Cağaloğlu’da Abdullah Işıklar’ın kitapevinde oturmuş sohbet ediyormuş. Adamın biri gelmiş. Belki Necip Fazıl beyi görerek gelmiş. Bir fetva sormak istediğini ifade etmiş. Necip Fazıl bey, konu nedir demeden ağzının sağ kenarında dudakları arasında filtresiz sigarası olduğu halde, başıyla işaret ederek, ‘Bakın Müftülük orada, fetva soracaksanız, oraya gidin’ demiş. Necip Fazıl İslam adına, iman adına Arvasi kapısına hizmetkear olmuş bir adam. İman Atlası kitabını yazmış. Ama iş fetva vermeye gelince haddini biliyor, Müftülüğü işaret ediyor. Fetva vermek vebalinin ne kadar ağır olduğunu biliyor çünki.
Xxxx
Bizim medeniyetimizde, haddini bilmek, edep, haya, insaf, tevazu çok önemli değerlerdir. İkbal için icraya fetva dağıtmak altından kalkılacak bir vebal değildir. Hele bunu yapmaya bir mecburiyet yokken.