İÇİNİZDEKİ SİZ
Bir düşünürseniz bir gün içinde ne kadar çok değişik imajlarda insanlarmışız gibi yaşıyoruz.
Bazen sıradan bir siz,
Bazen aristokrat bir siz,
Bazen uçuk bir siz,
Bazen duygusal bir siz...
Farkında bile olmadan bu yorucu, karmaşık hallerin içinde geçip gidiyoruz. Sözde “oyunu kuralına göre oynuyoruz” Gayet normal bu haller, olması gereken de bu değil mi? Kalabalık bir ortama ayak uydurmak için böyle değişimler geçiriyoruz. Her ne kadar doğal olduğunu varsaysak bile bu geçişlerle kendimizden çok uzaklara gidiyoruz. Bunun bir dönüşü olmalı, bir an durup kendinize , "Ben nerede, hangi zaman içinde kayboldum? Hangi ara kendime bu kadar yabancılaştım" diye sorsak… Zor sorular değil mi?
Bir beden ve bir ruh olarak, toplumda bir veya birçok statüye sahibiyiz. Bu statülerden doğan etkenler güncel davranışlarımıza yön veriyor. Kimlik geçişlerimizden dolayı yaşamımız gitgide zahirileşiyor. Girdaba kapılmışız bir kere…
Ben, içimde gerçek bir ben daha,
Sen, içinde bir sen daha,
Siz, içinizde gerçek bir siz daha,
Nerede o ben, o sen, o siz?
Peki diğerleri kimdi?
İşte, yaşamın orijinal çizgisinin olduğu nokta.
Durup, ona nasıl ulaşabileceğimizin yollarını düşünelim. Öncelikle, "o" bu bedenin ve ruhun içinde ama gerçekten ulaşmayı bilmiyor isek çok uzakta.
Peki, gerçekliğimiz olan çizgiye ulaşmak için nerden başlayacağız? Öncelikle bu topluma uyumak maksadındaki farkında bile olmadığımız o yapmacık davranışların hangileri olduğunun sentezini yaparak başlayabiliriz diye düşünüyorum.
Biz, o okuldaki haşarı, uyumsuz, başarılı, uysal insan mıyız?
Biz, o iş yerindeki atak, dakik, dikkatli, başarılı yahut isteksiz insan mıyız?
Biz, o sokaktaki bezgin, gösterişsiz yahut havalı, kendine güvenli bir izlenim yaratan insan mıyız?
Yolda yürürken, rastladığım insanların gerçekte kim olduklarını hep merak ediyorum. Onlar gerçekte nasıl bir karakteri olduğunu siz hiç merak etmez misiniz? Gün gelir yıllardır yanı başınızdakileri bile bir an tanıyamazsınız, işte bu onun gerçekten içinde bir başka "o” olduğunun kanıtıdır.
Benimde düştüğüm bir tuzak, ama biz insanları o anki bedensel ve ruhsal halleriyle yargılıyoruz. Yaşamın devinimi bizi buna mecbur bırakıyor.
Kendimizden başlayarak biraz durup, toplumsal çekim alanından kopmaya çalışmak ne güzel bir hedef olurdu değil mi?
Hepimizin kendimizden başlayarak çevremize yayılan özünü keşfetme yolculuğunun başlaması dileklerimle…