İNAT ETMEK KAFASIZLARIN HIRSIDIR
Bu hafta yazmamak için ne kadar inat edersem edeyim biliyorum ki yazmak zorundayım. Böyle yazı ile inatlaştığım günlerde, ciddi konulardan uzak durmayı tercih ediyorum…
“İnat” demişken devam edeyim…
Öyle insanlarla karşılaşıyorum ki ne söylesem, söze ters tarafından giriyor… Örneğin, “Evet ama!” diyerek söz keserek.
Aynı şeyi düşünüyorsa bile sadece bir “evet” demekle yetinmiyor da ille de “evet ama” diyerek aynı şeyi bir de kendisi anlatıyor.
Hele de değişik düşüncedeyse yandı gülüm keten helva… Bir düşman kazandım demektir. Ben konuşurken ne söylediğimi dinlemiyor da, bitirdikten sonra kendi söyleyeceklerini düşünüyor.
Bilmiyor ki yanlıştan vazgeçmek “döneklik değildir.” Bilmiyor ki ilk duygularını yalnız aptallar kafasında ambarlar. Hiç tartmadan, kontrol etmeden… Böylece beyin rafında istiflenen o düşünce artık onun kişisel malı olmuştur… Dokundurmaz ona, bozdurur bozdurur harcar.
İnat etmek kafasızların hırsıdır. Varsa eğer yanlışını görüp kabul edecek kadar açık yürekli olan makul insan asla inatlaşmaz…
Ama, anlayabildiği gerçek ortaya çıkıncaya kadar da bildiğinden geri dönmez asla…
Efendim “inat”ın erdeminden(!) söz ettik bu hafta…
Yazımızı yine bir tebessüm ile sonlandıralım:
Eczanenin kapısını açıp içeri giren hanımın güzelliği, içeridekileri hayran bıraktı. Eczacıdan otomatik basküle atacağı metal markalar aldı. Markayı delikten atıp basküle çıktı.
Sonuçtan hoşlanmamış olacak ki, inip manto ve şapkasını çıkarttı. Bir marka daha attı. Sonucu yine beğenmedi. Süveterini çıkartıp bir marka daha attı. Bu sırada eczacı gelip dedi ki:
“Lütfen devam ediniz… Bundan sonrası müessesedendir…”
Haftaya görüşmek dileği ile efendim…