Hikâyecilik yaşarken de lazım insana
Televizyonculuk yıllarında birlikte çalıştığım bir meslektaşımla rast geldik, eski günleri yâd ettik. O da medya sektörünün geçirdiği büyük dönüşümden sonra kariyerini farklı bir alanda sürdürenlerden. Özlediğini söyledi; sesinde bir parça hüzün… O an adam akıllı bir karşılık veremedim ona, duygularım karıştı: “Boşver…” gibisinden beylik sözler geveledim ama ardından epey kafama takıldı. Arkadaşımdan çok önce ve gönüllü ayrılmıştım sektörden. Paylaşabileceğim onca birikmiş deneyime rağmen, neden geçiştirmiştim meseleyi? Ben de mi üzgündüm acaba? Bir mecburiyet sonucu değil, kendi isteğimle ayırmıştım yolumu ama bu, kararımı hiç sorgulamadığım anlamına gelmiyor.
Bir bilinmeze yürürken kalbim hep doğru yolda olduğumu söyledi ama bu, geride bıraktığı onaltı yıllık birikime üzülmediği anlamına da gelmiyor. İşte arkadaşım beni tam da buradan yakalamış ve duygusunu bana da bulaştırmıştı. O an ağzından dökülenler öylesine canlı ve içtendi ki; onu dinlerken belleğimden onunkiyle eşleşen bir anıyı bulup, aynı duyguya uyumlanmamı sağlamıştı.
Beni kendi hikâyesinin içine çekmişti ve ben, bir süreliğine, geride bıraktıklarıma duyduğum hüzünden başka bir şeyi düşünemez olmuştum. “Ah!” dedim içimden, “keşke o anı kayda alıp, eğitimlerde göstermek mümkün olsa”… Bir hikâye anlatırken duyguyu karşı tarafa geçirmek tam da bunun gibidir: Siz inanırsanız söylediklerinize; anlatırken, yazarken duygularınızla bağlantı halindeyseniz, o zaman karşınızdaki de inanır. Bu yüzden dünyanın en etkili insanları anlatmak istediklerini hikâyeleştirebilenlerdir.
Dinlediğimiz bütün hikâyeler bir konuda dönüşüm ihtiyacıyla çıktığımız yolculuklardır aslında. Bu yolculuk esnasında biz anlama vakıf oluruz ve bir bilinç durumundan daha üst bir bilinç seviyesine geçeriz. İşittiğim birkaç cümle ile birkaç dakika içinde yıllara yayılan bir yolculuğa çıkmıştım ve bu yolculuk kendi hikâyeme bir cümle daha ekledi: Geçmişin sırtında taşıdığın bir küfe haline gelmesine izin verme.
Çünkü o zaman başı eğiliyor insanın, görüşü kapanıyor. Önünde açılan her yolun yeni bir deneyim ve tamamlanma fırsatı olduğunu göremeyebiliyor. Bize sunulan her yol aynı derecede parlak olmayabilir ama bu bize katacaklarını sınırlamaz. Hikâyecilik yaşarken de lazım insana. Bana göre hikayecilik, sıradan yaşamların içindeki ışığı bulup açığa çıkarabilmektir. Gözünüzdeki sıradan perdesini kaldırabilmektir. Çünkü rutine binmiş hayatlarımızın gerisinde yaşamın ışığı her an parlamaktadır. Heyecan verici ve dönüştürücü olan da budur.