Her tohum var içimizde
Algılarımız, ah şu başımızın püsküllüsü algılarımız. Çeşitli, renkli, değişik tınılı, dumanlı, alevli, iştahlı, istekli, isteksiz ve gaza, körüğe açık algılarımız.
İçimizde binlerce, milyonlarca tohum var. Hangisi neşv ü nema bulacak bilemeyiz. Hangisi filiz verecek, hangisi çiçeğe duracak, hangisi tomur tomur tomurcuklanacak bilemeyiz. Kader bilir. Takdir bilir. Ama biz bilemeyiz. Şartlara bakarız, O şartlar hiç değişmeyecek sanırız. Hep öyle devam edecek sanırız ve ona göre bir don biçeriz doğmamış çocuğa. Oysa Yaratıcı bir anda yazı kışa, kışı yaza çevirir. Şartlar değişir, değişir ne keline, tamamen zıttı şartlar bizi sarıp-sarmalar. O tohumlar yerine bambaşka tohumlar tomurcuklanmaya, bambaşka çiçekler uç vermeye başlar.
Xxxx
Eğitimcilerin, (bizimkilerin pedagog deme hastalığını boş verin) deneyleri var. İnsan hayatıyla oynamak pahasına deneyimleri. Üç bebeği alıp değişik şartlarda, din adamı, katil ve sıradan adam yetiştirdikleri deneyleri var. Aynı insanları, bebeleri, üçünü yer değiştirdiğinizde yine elde etmek istediğiniz karakterleri üretirsiniz ama, bireysel yetenekler, bireysel genetik varlıklar etkisini her zaman dikkate almak gerek.
İçimizdeki tohumların bazılarını yeşertirken bazılarını çürütürüz. Böyledir hayat yeğen. İçimizdeki bütün tohumlar yeşermez. Yaşadığımız şartlar neye elveriyorsa, içinde bulunduğumuz aile ve sokak, fiziki çevremiz, konuştuğumuz dil, mensup olup olmadığımız din, uymak zorunda olduğumuz ahlaki kurallar neye izin veriyorsa, ona göre içimizdeki tohumların kimileri çiçeğe dururken, tomurcuklanırken, kimileri yokmuş gibi davranır ve süküunetle bekler. Belki de milyonlarca tohum hiç ‘Ben buradayım, Ben de varım’ deme fırsatı bulmadan ölüp gider.
Xxxx
Mesele şudur: Hangi tohumlara yol verilecek, hangi tohumlara yol vermezlik etmesek bile engeller konacak? Bunun ilkelerini, kurallarını, pirensiplerini, kaidelerini, normlarını, şekillerini kim belirleyecek?
Bünyemizde var diye, hırsızlığa, arsızlığa, soysuzluğa, namussuzluğa, hırsa, kin ve nefrete geçit veremeyiz. Toplumun, dinin, ahlakın, mükemmel insan olma arzusunun belirlediği sınırlar var.
Bu üç sınırlayıcıya insanlar kendi elleriyle başka sınırlayıcı da icat ettiler. Yasalar. Yasaların da çocukları oldu, tüzük, yönerge yani talimatname ve daha bir yığın nezaket kuarlları da cabası.
Üç fıtri, doğal, ilahi sınırlayıcı din, ahlak ve mükemmel insan olma arzusu. Anayasa, kanunlar, tüzükler, yönetmelikler ve nezaket kuralları içimizdeki tohumlara izin verdikleri oranda bir kişilik sahibi olunur.
Xxxx
Hayatı kavga eden insanlarla yaşıyorsa, kavgacı, hırsızlarla geçiyorsa günleri hırsız, din ve tasavvufla ilgili insanlar arasında yaşıyorsa kişi dindar, derviş olacaktır. Başka olamaz. ‘Armut dibine düşer’, ‘Üzüm üzüme baka baka kararır’ demiş atalar. İşte o sözler bu felsefeyi halk kısa yol tercihiyle ifade eder.
Xxxx
Aynı adamı, kişiyi, genci, yaşlıyı o ortamdan, çevreden alıp tam tersi ya da benzeri bir ortama, çevreye taşıdığınızda, o kişi önceleri sudan çıkmış balık gibi her şeyi yadırgayacak, yaşayamayacağını sanacak, zamanla uyum sağlayacak ve giderek onlara yeni yollar öğretecek dereceye gelecektir. Çünki içinde o tohumlar vardı.
İnsanın içinde farklı kişiler yok. Farklı kişilerde olabilen tohumlar herkeste var. İyi bir hafızı, iyi bir balete çevirebilirsiniz. İyi bir dansçıyı, keamil bir mürşide de dönüştürebilirsiniz. İkisinde de iki halin de tohumları var.
Xxxx
Şimdi gelelim en müşkül meseleye:
İnsanların içine o tohumları koyan Yaratıcı, o kişiyi hangi şart ve zeminde imtihan edeceğini de murad ediyor. İrade gösteriyor. O şartlar ve zeminde hangi tohumların çiçekleneceğini de biliyor. Külli irade.
İnsan kendini içinde bulduğu zemin ve şartlara göre arzularıyla, tercihleriyle ve çabalarıyla zaten yeşerecek olan tohumların yeşermesine taraf olarak ya da taraf olmayarak sevap ve günah sahibi olacaktır.
xxxx
Mükemmel bir mutluluk mümkün mü? Bence değil. Her an mutlu olmak, başka insanları yok saymaktır. Kimsenin derdini, çilesini, acısını görmemektir. İnsan eğer insan ise, başkalarının derdine, felaketine de ağlamalı, yüreğinde acı duymalıdır.O halde sürekli mutlu olmak çok da istenecek bir şey olmasa gerek. Zaten insan ruhunu geliştiren hüzündür, acıdır, elemdir, kederdir. Daima üzüntülü, üzgün olmak güzel bir durum mu?
Allah’ın verdiği, bize, sevdiklerimize, bildiklerimize, bilmediklerimize verdiği nimetleri, iyilikleri, güzellikleri hatıra getirmez, şükretmezsek o zaman daima üzgün olabiliriz. Hayır, hayat, Mutluluk ve Üzüntü toplamıdır.