SELAMİ TURGUT GENÇ

SELAMİ TURGUT GENÇ

HASTALIKLARIN ÇÖZÜMÜ İÇİNİZDE..

Gıda ve beslenme açısından ACINACAK DURUMDAYIZ. Yaşam tarzımızı söylentilere ve başkalarının akıllarına sığınarak yürütüyoruz. Hekimlerimiz, ihtisas alanlarının dışına çıkararak vücut mekanizması üzerinde yanlış bilgileri içeren tavsiyeleri gündeme taşıyabiliyorlar. Beslenme uzmanları adı altında bilgin tavırlı kimseler, hastalıklara tanımlar koymaya yelteniyorlar.

Gerçek şudur ki; insan vücudunun doğal yapısı, ileri tıp ölçeğine bakıldığında, henüz çözümlenmiş değildir. Varlığımızın tüm organları ve biyoenerji sistemi içindeki bağlantısı tam bir muammadır. Bulunduğumuz çağda, vücudumuzun mucize sistemi; gizlilik oranını henüz yüzde 9’un üzeri çıkarmış değildir. Bunu biz değil, ileri tıp otoriteleri açıklamaktadır.

Örneğin günümüzde panik havası yaratan grip virüsüne ait son bilinmeyenler, yaşamımızdaki kıl payı riskleri doğrulamıyor mu?

Bizce, sağlıklı kalmanın en pratik önlemi şu olmalıdır:

“Düşme, üşüme, üşenme..”

Bu formülü aklımızın ucunda tutmakla çok şey kazanmış oluruz.

Ayrıca, uzun tecrübeler sonucunda çözümlenmiş ve denenmiş sözlerle de, kendinize dengeli bir yol açabilirsiniz. Şöyle ki:

“DUVAR SAATİNE BAKINIZ..” derim.  Her anınız yelkovanla kolkola takılmış dönüyor, gidiyor. Her şeyin bir başlangıcı ve sonu vardır. Yaşam saatinizin “tik-takları” sizin varlığınızın anonim sesidir. Şimdi, işin özüne girelim. Dünya bilim kurullarının açıklamalarına göre, ömür ortalaması baz alınmış ve bir insanın bir günde 60 bin düşünce ürettiği belirlenmiş.. Bu düşüncelerin önemli bir bölümü, olumlu ve üretken işlere dönükmüş.. Kalan bölümünde olumsuzluk, korku, öfke, kötümserlik ve endişe mevcutmuş.. Bilginlerin varsayımları böyle bir çerçeve oluşturuyor.

Şunu bilmeliyiz ki, hayata dair şeyler arzuyla, sevgiyle başlar, nefretle ölür. Yaşamda bize ters gelen şeyler hakkında sızlanıp yakınarak bunu talihsizliğimize bağlarız. Hayatın “talih” dağıtmak gibi bir görevi yoktur.

Burada bahsettiğimiz şey, aklınızı doğru düşünmeye alıştırmanızdır.

Akla uygun sözlerden en önemlisi şöyledir:

“Mezardakilerin pişman oldukları şeyler için dünyadakiler birbirlerini yiyorlar..”

Hayatın gerçek yüzünü görmenin sessiz bir itirafı vardır. Yaşam size dayanılmayacak kadar bunalımlı ve zor görünüyorsa, bildiğini bilenin arkasından gidiniz. Geçirdiğiniz zamanı ölçünüz. Kazançlarınız ve kayıplarınız nelerdir? Önce bunları birbir sıralayınız. Sonra tahlil ediniz. İnce eleyip, sık dokuma beceresine sahip değilseniz, hemen duvardaki saatinizin saniye ölçeğini izlemeye koyulunuz. Aklınızın açık gediklerinden içeriye sızan şeylerin “geçen zaman” olacağını göreceksiniz.

O halde, zamanı saatlerle dilimlere ayırmanın alışkanlığına kapılıp “uyur-gezer” gibi yaşamanın anlamı ne? Saat dediğimiz nesne, anında gelen depremleri, anında haber verebiliyor mu? Dönülmez zamanın çok uzağındayız.

Evrendeki buluşlara göre bir zaman ölçeğinin yaşandığı çağdayız. Bu dünyanın saatleri “vakit uyarısını” kimlere yapıyor? Artık, akıllı telefonlar herkesin kulağında, zaman buralarda yaşanıyor.

Norveç hükümeti, saatlere veda etmeye duvarlardan başladığına göre bu konudaki gerekçeli bilgiler yayılmadan önce biz, ünlü şairimiz Yahya Kemal Beyatlı’nın “zaman” kavramına dair bestelenen şarkısına bir ucundan dokunalım:

“Dönülmez akşamı ufkundayız…”

<