Harut ve marut
Gazeteci Abdullah Işıklar’dan dinlediklerim;
Şimdi büyü-sihir yapılıyor. İyiye kullanmak için müsaade ediliyor. Harut ve Marut’u biliyorsunuz. Büyücü iki cin. Ayeti Kerimede Cenabı Hak buyuruyor ki, Büyü, sihir benim müsadem olmadıkça bir işe yaramaz. Bunu bildikten sonra insanları aldatmaya gerek yok. Aldatmak günahtır.
Xxxx
Mustafa İloğlu adında birisi vardı. Ortadoğu’da konsoloslukta çalışmıştı. Arapça biliyor, büyü ve sihre de merak sarmış, Gizli İlimler Hazinesi adında kitap yazdı. 10 cild falandı. Dağıtım yeri de Abdullah Işıklar Yayınevi. Brine sordum bu kitabı yayınlamanın manevi bir sakıncası var mı diye. Bir ilimdir, müsaade vardır dedi. Mustafa İloğlu’na benim yayınevimi dağıtım yeri olarak gösterme dedim. Abdullah bu büyü kitabı değil dedi. Bu bir dua kitabıdır. Benden yaşlıydı, öldü sonra.Kitabın çok sürümü vardı. Bir gün korsan baskısı çıktı ortaya. Mustafa onu görmüş ve çok üzülmüştü. Bir de baktım mahkemeye baş vurdu. Korsan’dan sonra kitaba bir de uyarı koymuş. Kitabın ilk sayfasında ‘Kardeşlerim kitabı Abdullah Işıklar’dan alacaksınız’ diye. Sakın ha başka yerden almayın günaha girersiniz diyor.
Xxxx
Sonra Mustafa’nın bir oğlu vardı, o da öldü. Ehlibeyt aşığı idi. Ehlibeytten söz ederken gözyaşlarını tutamazdı. Bunları manzarayı anlatmak için anlatıyorum. Yoksa maksadım onları yermek değildir. Oğlu Mehmet alkolikti. Kitapları o getirirdi.Beni de severdi. Ben, Allah diyen herkesi severim.
Mehmet gel otur dedim. Kitapları getirmişti omuzlarında, oturdu. Fakat sarhoş, vücut alışmış, konuşuyor, ediyor, para veriyoruz alıyor. Mehmet, benim babam beni Beytullah’a götürdü. Bu mesele de nereye geliyoruz. Allah’ın dediği oluyor. Beytullah’a götürülmüş ama alkolden kurtulamamış.
Delinin duasına bak!
Babam bana, oğlum tavaf edeceğiz, orada dua et, Allahım benden bu alkol alışkanlığını al de dedi. Sen ne dedin diye sordum. Allah’ım benden bu şarap alışkanlığını alma dedim. Gülüştük. Bu işler başka, karışmayın kimseye.
Kimisi oğlunu-kızını kimisi eşini almış gelmiş bu kitabı dua edeceğiz diye alıyorlar. Birine yahu bu kitapla büyü yapıyorlar sen düzineyle alıyorsun dedim. Bu kadar alim, tüm duaları, sihirleri, büyüleri bilen adan kendi oğlu için bir şey yapamadı. Allah’ın dediği oluyor, Allah’ın müsadesi olmadan hiçbir şey olmaz.
Hafız Osman Hattı
Dilbilimci ve edebiyatçı, Yeditepe Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Nedret Kuran Burçoğlu. Çünkü o, İstanbul'un Osmanbey semtine ismini veren Osman Bey ailesinin beşinci kuşak temsilcisi. Prof. Dr. Burçoğlu hayatının önemli bir bölümünü köklü ailesinin geçmişini araştırarak geçirmiş. Aile de aile! Tevfik Fikret, Servet-i Fünun şairi Hüseyin Siret üyelerden; sultanlar, Halide Edib, Vahdettin dostları... Burçoğlu'nun İstanbul Moda'daki denize nazır dairesine konuk oluyoruz. Ev sahibi, 64 yaşında, Osmanlı kültürüne hakim, görmüş geçirmiş bir İstanbul hanımefendisi... Misafir odasının duvarlarında Nedret Hanım'ın büyükannesi, ilk Türk kadın ressamlardan anneannesi Vildan Hanım'ın tabloları, etrafta siyah-beyaz fotoğraflar... Nedret Hanım, hemen ailenin tarihi kişiliklerinin fotoğraflarını gösteriyor. Ben elimdeki fotoğraflara bakarken, sessiz sedasız yanımdan ayrılıyor Nedret Hanım. Bir süre sonra elinde küçük bir sürprizle dönüyor. Bir Kur'an-ı Kerim! "Dedem Osman Bey'in matbaasında, 1878 yılında basılan bir Kur'an bu" diyor. Ardından, vakur bir edayla büyük dedesinin hikayesini anlatmaya başlıyor...