CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

HAMAM OTU (1)

Pandemi ilanıyla  sokağa çıkma  yasağı konulup, bir süre sonra yasak kalkınca  hemen   hamama gidip sırtıma bir güzel kese attırdım. Hamamda hamamcılar ile müşteri olarak bir ben vardım.

“Hayrola, ne bu hal? Koskoca hamam niçin bu kadar tenha? “sualini tevcih edince, hamamcılar maskelerini ağızlarına geçirerek ; “sebebi  pandemidir beyim" dediler. 

Zaten hamamcılar; hamam ziyaretimi  olağanüstü  bir ilgiyle karşılamışlar, hizmette kusur göstermemişler, yol açarken arka arka çekilmişlerdi.  Kesecinin biri de  bana  koltuk altlarında kullanılan  gizemli bir “ot"un  faydalarından bahsetmişti.   

Tahakkuk eden hamam, kese, çay ve bahşiş ücretlerini ödedikten sonra, “ Ya Rab sana sığınıyorum, Senden başka sahibim yoktur, beni, çocuklarımı , bütün insanlığı  kötülüklerden, pandemiden koru” dedim. 

Hamamdan dışarı çıkıp kesecinin bahsettiği esrarengiz otu bulmak üzere  Üsküdar sahrasına doğru yola  düştüm. 

İne ine  garip bir dükkanın önüne geldim. Dükkanın vitrini siyah çerçeveli olup camı yekpare idi. Vitrinde sıra sıra kitaplar arasında bir İncil  kitabı  dikkatimi çekti. İçeri girip vitrin arkasında oturan  ağzı maskeli Hristiyanlara selam verdim.  Aleyküm selam dediler. İncil parasızmış . Bir adet aldım. Bu şahıslar kendilerine peynirli pide ısmarlamışlar. Tam  yemeye hazırlanıyorlarmış ki, ben içeri girmişim.  Buyur ettiler. Aç değildim. Teşekkür ettim. 

Kara renk bende katolik algısını uyandırır. Bu sebeple adamlara  “Katolik misiniz “ diye sordum. Kibar adamlarmış, hiç biri “ sana ne “demeyip  “ Hayır, biz  Protestanız"  dediler.

Laf lafı açtı. Türlü memleket muhabbetleri oldu. Derler ki yer damar damar;  insan türlü türlüdür.  Ben de bu arkadaşların  sohbetine  dahil oldum. Bir ara bu  arkadaşlardan  gündemde olan bir husus için  görüş talep ettim. Hazırun; “ biz bilmeyiz, pastörümüz bilir, dediler. (sonradan öğrendiğime göre pastör, Hristiyanlıkta bir çeşit imamdır)  Memleketlerden bahsedilirken  söz Malatya'da 2007’de  öldürülen üç  Hristiyana geldi. Efkarı umumiyede  Zirve Yayınevi cinayeti olarak anılan hadisede   üç protestan  öldürülmüştü. Kim olursa olsun insanlığa   yakışmayan  üzücü bir hadiseydi.  Olağan şüpheli olarak İslamcılardan,  Işidcilerden bahsedilince, itiraz ettim “ O hadise  kesinlikle halkları birbirine düşüren  emperyalizmin işidir.  Işid örgütünü ABD kurmuş ve cinayetlerde kullanmıştır. Gerçek Müslüman inanç empoze etmez, cinayet işlemez... Cehaletin başladığı yerde cinayetler  başlar” dedim. Sözlerim genel kabul gördü. 

Gerçekten de, ben memleketteyken Hristiyan komşularımıza gül atmazdık ki, dikenleri batmasın... 

İnanç Allah ile kul arasındaki bir hadisedir. Biz bunu böyle bilir, böyle söyleriz...

Bir ara  bendeniz tefekküre dalmışken  bodrumdan iri yarı  takriben kırk elli yaşlarında ,  kilolu bir adam çıktı. Hazirun; Pastörümüz  budur, dedi. 

Pastör efendi ile tanıştırıldığımda sayın pastör mesleğime işaretle mesleğimin  ” gayet mühim bir meslek” olduğunu beyan ile iltifatta bulunarak  kendisini bekleyen bir başka kişiyle konuşmaya geçti. 

Soracağım soru  arada kaynayınca ayağa kalktım;  “Beyler sohbetiniz ve verdiğiniz İncil için teşekkür ederim “ dedim.  Ayağa kalkıp beni uğurladılar.

(Devam edecek)

<