CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

HALK BAŞKANLIK İÇİN NE DİYOR?

Eski zaman büyüklerimiz  demokrasiden yana  çekincelerini  saklı tutmak kaydıyla, tefecilerin , ihtikarların,  hortumcuların, çürük bina yapan müteahhitler ile  sapıkların tez elden  cezalandırılması   için şöyle derlerdi: 
-Bize  Atatürk gibi bir diktatör lider  lazım!
Atatürk diktatör müydü? 
Bir gecede vatandaşın kılık kıyafetini değiştirmiş, Arap alfabesini kaldırtmış , bir frenk adeti olan  balolar tertip ettirip , halka şapka memura fötr, resmi zevata smokin ile silindir şapka giydirmişti.  
Bu iyi bir şey midir?
 Bu konuda  Fransız yazar Saint -Exupéry, ünlü eserinde Küçük Prens’i  şöyle  konuşturur: “bir Türk diktatörü, ölüm cezası korkusuyla halkını Avrupalılar gibi giyinmeye zorladı “ (Saint -Exupéry , Toplu eserleri, Türkçesi: Nuriye Yiğitler, Halil Gökhan, kafe kültür, 2015, sayfa 197) 
 Dünyanın hemen bütün dillerine çevrilen bu ünlü eseri dilimize kazandıran Türk  yayıncılar  yakın zamana  kadar  bu kelimeyi atlamışlardı.  
Şevket Süreyya Aydemir’in  dediği gibi o yeni sistemin “Tek Adam”ıydı . Aldığı  kararlar, yasama,  yürütme, yargı engeline  takılmadan  hızlıca  uygulanırdı.
İkinci Adam, Milli Şef döneminde de ezan Türkçeleştirilmiş, Türk tipi laiklikle Müslüman halkın dini değerleri hiçe sayılmış,  aydınlar,  yazarlar , şairler, işkence görmüş,  hapislere  atılmıştı.
Hatırlayacaksınız;  seksenli yılların yargıçlarından biri de  diktatörlüğü, kadınların  karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyen bir sistem olarak tanımlamıştı.
Bu kararlar adil miydi?  
Değildi tabi. Yaşla kuru bir arada yandı. 
Bugün Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’a bu sıfatı tereddütsüz  yakıştıran muhalifler, ona her türlü  insafsız  atışı yapıyorlar. Yargı önüne çıkınca da;  -Biz demokratik eleştiri hakkımızı  kullanıyoruz , diyerek  yakalarını kurtarmaya çalışıyorlar. 
 Nasılsa hakaret, küfür, iftira kavramlarının  karşılığı  “ eleştiri hakkı ” olup kitabına uyduruluyordu.
Her zaman hukuktan yana olması gereken kimi yargıçlar, yakın zamana  kadar  paralel devletin veya muhalefetin adamları  gibi çalıştılar. 
Bu da haliyle adalete olan güveni azalttı. 
Erdoğan bir diktatör biri midir? Diktatör değilse kimdir? 
Tereddütsüz o halktan biridir. Geldiği yere bir çok badireler atlatarak,   bileğinin  hakkıyla, güçlü halk desteğiyle gelmiş bir liderdir.
Halkın  içinden geldiği gibi kolayca halkın içine gidebilen,  yer sofrasına bağdaş kurabilecek kadar alçak gönüllü  sıradan  biridir. 
Zulüm karşısında hüzünlenen, yeri geldiğinde  halkın vicdanına tercüman bir liderdir.  Dostlarına karşı vefalı, düşmanına  karşı tavizsiz biridir. Herkesin yaşam  tarzına , inancına saygılıdır. İnanmış bir adamdır. Dünyada ezilenlerin ezici çoğunluğu Müslüman olduğu için Müslümanlardan  yana safını belirlemiştir. 
Emperyalist siyasete  karşı tavizsiz bir liderdir. Onlara ve onların yerli işbirlikçilerine  karşı  sözünü esirgememiştir. Onların melanet yuvalarına girmiş, hainlerin en ağır cezalandırılmasını istemiştir. 
Bir sözüyle halk kitlelerini meydanlara dökebilen bir liderdir.
Başkaları gibi suya sabuna dokunmadan , şapkasını alıp giden bir cumhurbaşkanlarından değildir  Üzerine “ kefenini” geçirmiş  “Öleceksek adam gibi ölelim “ diyerek halkı   meydanlara çıkarmıştır.  
Muhtar bile olamazsın diyenlere karşı ilk seçilmiş  Cumhurbaşkanı olmuş,  Külliye’ de topladığı muhtarlar üzerinden dünyaya evrensel mesajlar vermiştir. 
İlkelidir. Siyaseti açıktır.  İnadına kıvırtma siyasetine girmemiş, dostları  ona güvenmiş, düşmanları ise  imrendiklerini itiraf etmek zorunda kalmışlardır. 
Erdoğan tartışmasız 15 Temmuz milli mücadele ruhunun mimarıdır. O şimdi Irak’ta, Suriye’ de kutsal kararlı yolculuğunu sürdürmektedir. 
Kuşkusuz halk , Erdoğan’ın şahsında “başkanlığa evet” diyor. 
İstikrarlı politikalar bunu gerektirmektedir. Kaldı ki , yaşasaydı  Saint -Exupéry, Erdoğan için o sözü asla kullanmazdı...

 

<