CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

GENE BAHAR...

Gene bahar geldi. Pencereyi açtım. Bir defne aracının dallarıyla yapraklarıyla bana merhaba dedi. 

İçeri koşup çalışma masamın önündeki pencereyi açtım.  Pencere kenarına koyduğum uzun  saksılara baktım. Saksı içlerine koyduğum ekmek kırıntıları öylece duruyor.  Ne kargalar ne   güvercinler,  ne serçeler gelmişler. 

Karşı evin çatısındaki karga;

-Bahar geldi. Herkes araziye dağıldı.  Ağaçlar çiçeklerini , toprak tohumları  dışarı atıyor. Allah’ın nimetleri bol. Her şey var dışarıda, dedi. Bir martı Karacaahmet  yönüne doğru uçarken;

-Merhaba , dedi.  Kafam karıştı. İnsanlar selam vermiyorlar , almıyorlardı.  

Geçenlerde -bahçe duvarının dibine atılmış, her nasılsa yağmurdan  kendini korumuş olan bir çocuk kitabı gördüm. Yerden alıp silkip silkeledim. Tekrar eve girmek üzereyken  kapıdan çıkan  genç komşuma kitabı uzattım;

-Kızım ben işe çıkıyorum, lütfen bir çocuğa ver, sevinsin, dedim.  

Bir şey söylemeden kitabı aldı. Ben de durağa doğru yürüdüm...

Aradan bir kaç zaman geçti. Sabah oldu, akşam oldu. Yağmurlar yağdı, çiçekler açtı...

Günlerden bir gün gene evden çıktım. Bahçe duvarının dibine atılmış bir kitap gördüm. Emin olmak için yakın gözlüğümü taktım. Baktım , bu  komşuma emanet ettiğim kitaptı. İranlı yazar Semed Behrengi'nin kitabı:  Pancarcı çocuk...

Canım sıkıldı.

Hiç de ihtiyacım olmadığı halde gittim, emanet verdiğim merdivenimi istedim;

-Merdivenimizi ver, dedim. Merdiveni verirken teşekkür bile etmedi. Ben merdiveni alırken;

-Emanet ettiğim Pancarcı Çocuk ‘u neden dışarıya attın. Ben bir çocuğa vermen için size emanet etmiştim, dedim kızgınlıkla. 

Kızardı, bozardı , kekeleyerek ;

-Şey...kapının.. önüne koymuştum,   dedi. 

Merdivenimi alıp içeriye koydum. Kapımı kapattım.

Bir süre sonra dışarı çıktım. Havada basbayağı bir bahar havası vardı. Tabiat sonsuz cömertliğiyle bir kış boyunca sakladığı emanetleri  geri veriyordu. Yeşil çimenler, papatyalar, türlü çiçekler coşmuşlar, kuşlar aralarında kocaman bir orkestra kurmuşlar, şarkı söylüyorlardı.

Orkestradaki bir yusufçuk kuşu başını çıkarıp ; 

-Yusufçık ...Yusufçuk ..diyordu. 

Kimine göre bir kuş , kimine göre bir böcek olan bu mahlukat,   aşktaki tutkuyu, bağlanmayı ve ne pahasına olursa olsun vazgeçmemeyi anlatıyormuş. Zoologlara göre  Yusufçuk kuşları çift olarak en sadık kuşlarmış . Fakat  dişisi çiftleştiği erkeğin kafasını koparıp yermiş...

Bahar havası başımı döndürüyor...

Olanca keyifle temiz havayı içime çektim. Bu nefesi lütfettiği  için Yüce Yaratan’a şükürler ettim. 

Karacaahmet’ ten  geçtim. Orada yatan büyük insanlar emanetleriyle gelip geçen biz fanileri selamlıyordular...

<