İSMAİL SAYGILI

İSMAİL SAYGILI

GALATA BANKERLERİNDEN LONDRA BANKERLERİNE

GALATA BANKERLERİNDEN LONDRA BANKERLERİNE

Türkiye 2001 yılında “atlatıldı” sandığı ekonomik krizle boğuşmaya devam ediyor. Sorunun kronikleşmesinin temelinde, 2002 yılı sonundan bugüne kadar işbaşına gelen hükümetlerin liyakatsız kadroları ve rejim değiştirme art düşünceleri yatmaktadır.

Rejim değiştirmek, “kinine sahip” olarak ülkeyi “dar’ül harp” kabul ile sürdürülen yönetim anlayışıdır. Ve dünyadaki konjonktürel ekonomik sorunlarından farklı çözümsüzlüklere neden oldu. Örneğin dünyanın ilk 20 ekonomisi içinde olan Türk ekonomisi; 1980, 1998 krizleri, Dünya Bankası katkılarıyla kısa sürede aşılmıştı. Ama çağ öncesi dönemi kutsamayı amaç edinen tek partinin 2002-2023 hükümetleri; İMF’ye boykot uygulayarak rotayı Ortadoğu petrol zenginlerine çevirince; ekonomik çıkmaz da dönülmez yola girmiş oldu. “Dava” uğruna budan da ısrar edilmektedir.

Demokratik laik Cumhuriyet rejiminin “dava” diye ifade edilen teokratik Cumhuriyet rejimine dönüştürmek amacı uğruna; Cumhuriyet’in bütün kurumları kinle yok edildi: Türk ekonomik mucizesini yaratan ne kadar Kamu İktisadi kurumları (KİT) ve fabrikaları gibi üretim kuruluşları varsa hepsi satılarak sıcak para elde edildi. Bu parayla dövize dayalı ve yolcu, araç, hasta vb garantiler verilerek yol, köprü, hastahane ve havaalanı ihaleleri yapıldı. Londra Mahakemeleri teminatlı bu ihaleler ile yandaşlara kaynaklar aktarıldı. Halkın bunalıp partiyi terk etmemesi için de hamaset konuları var edildi. 1980’lerden süregelen bölücü terör örgütü, önce “çözüm yolu” ile kutsandı. Sonra da BOP eş başkanlığı uğruna terk edildi. Ordu Suriye topraklarına gönderilerek Ortadoğu batağına saplanıldı. Gelen şehitler nedeniyle oluşan tepkilere karşı milliyetçi duygular ve hamaset ile bloke edildi. Bir şehit töreninde ana muhalefet lideri önüne kurşun atıldı. Bir diğerinde linç edilmeye çalışıldı. Böylece gündem saptırıldı!

Bu süreçte Suriye’nin bölücü teröristleri olan ÖSO oluşturuldu, finanse edildi, eğitildi. Mensuplarına ve ailelerine dövizli maaşlar bağlanarak ikamet verildi. Bütün bunların getirisi, Türk ekonomisine kaldıramayacağı bir ağır yük oldu. Sonucunda Suriye’deki birçok İslamcı terör örgütü (nusra, hamas, ışid, ÖSO vb) ile bunların aileleri ve savaş bölgesinden kaçanların yurda dolması sağlandı. Nüfus demografisi alt üst alt üst edildi. Bağlanan aylıklar, karşılıksız barınma, eğitim ve sağlık hizmetleriyle bu yurdun öz evlatları, vergilerin ve yüksek enflasyonun altında ezdirildi. Ezilen insanların demokratik laik rejime olan inançlarını zayıflatma amacı gerçek oldu. Bir kaosun oluşması ve bu kaos ortamından yararlanarak “dava”yı gerçekleştirme stratejisi güdüldüğü zannı yaygınlaştı. Şimdilik bahane de, İşçi Partisi milletvekili Can ATALAY’ı tahliye ettirmeme kabadayılığı ve buna bağlı olarak var edilen kriz oldu. Tabanı konsolide etmenin yeni bir taktiği olarak sürdürülüyor. Süreci yaşayıp göreceğiz!

Neyse ki 2023’ün 29 Ekim’inde Türk ulusu; 1910-1922 dönemindeki kara günleri aşan Kuvayı Milliye azmiyle ve Atatürk’ün kurduğu devlet ile cumhuriyet bekçisi olduğunu ortaya koydu.

*****

Sınırları yolgeçen hanına dönen; çarşı, pazar ve mutfaklarındaki yangını arşa çıkan Türkiye’de; Osmanlı Hanedanı (sarayı) gibi israfta hala sınır tanınmıyor. Bu israfla “itibar” sağlamak iddiası sürdürülüyor. Osmanlının sona gittiği gibi bir sona doğru gidiliyor! Devlet fiilen çökmekte iken ”saraylar” inşa eden; yurt fiilen emperyal devletler kontrolüne girerken 16 yaşındaki kızla 4. evliliği yapan padişah anlayışı devam ediyor. Ekonomi iflasa gidince Galata Bankerlerine kurumlara muhtaç olunmuştu. Benzerliği yaşanıyor: Rezervleri eksiye dönen Merkez Bankası’nı doğrultmak için Petrol Şeyhleri ile Londra Bankerleri umut yapıldı! “Nas”dan vazgeçmek zorunda kalan hükümet, Bakanı ile Petrol şeyhleri ve Londra bankerlerinin kapısını aşındırıyor.

Maalesef, 200 yıl sonra “Galata ve Selanik Bankerleri” yerini Londra Bankerleri (tefecileri) almıştır. Yirmi yılda alınan dış borcun faizini bile ödeyemez hale gelen ekonomi; halkın belini büküyor. 1881 yılında olduğu gibi, alacaklı devletlerin kurdukları Duyun-u Umumiye’nin kurulacağı kaygısı giderek yaygınlaşıyor!

Türk millet yeni bir “kurtuluş” ve yeni bir “Lozan antlaşması” dönemine mi sürüklenecektir?

******

Tarihimizde önemli bir yer tutan “Galata” ve “Selanik” bankerlerini hatırlatmanın zamanıdır: Onun için 1850-1908 dönemini irdelemek gerekiyor:

Osmanlı Devleti, ilk büyük dış borçlanmayı 1854 yılında yapmış. Bununla Kırım Savaşı ile sarayın giderleri karşılanmıştır.

Osmanlı Devleti fetihler peşinde koşarken, sermaye ve ticaret işlerini ihmal etmiştir. Oluşan boşluğu gayri müslim tebaa doldurmuş. Sarraf, banker ve şirketler halinde Osmanlı ekonomisini gütmüştür. Borçlanma ve israfın cezasını halk, dramatik şekilde yaşamıştır.

Borçlanma işinde Osmanlı’nın başvurduğu kapılar; Yahudi sermayesi ve bankerleri olmuştur. Avrupa ile de bunlar aracılığıyla ilişki kurmuştur. Böylece Yahudi bankerler ile kısmen de olsa Ermeniler Osmanlı ekonomisinin egemeni haline getirilmiştir.

1850 yılından itibaren Selanik’te öne çıkan Yahudi bankerler; belli aile ve kişilerdir. Allaitiniler, Fernandezeler, Modiandav adlı aileler ile Karasu, Saias, Tores, Amar, Mişon Levi ve Mirzahi gibi şahıslar; borç temininde başvurulan kapılar olmuştur.

İstanbul’dakiler, Galata bankerleri olarak bilinir. Fakat Selanik’te olanlar kadar varlıklı değildir. Bireysel bazı sermayeler olarak hem ekonomiye yön vermiş. Hem saray mensupları başta olmak üzere devlet görevlilerin ihtiyaçlarını karşılamıştır. Bunların en önde geleni Kamondolardır.

Önce Rum tüccar ve bankerler piyasaya etkin olmuş. Ender görülen Yahudiler; özellikle XIX. .yüzyıldan itibaren yoğunluk kazanmıştır. Yahudi nüfusun yoğun olduğu iki büyük şehir olan İstanbul ve Selanik’te sarraf, banker ve şirketler halinde öne çıkmışlar. Bu aşamada Ermeniler de zanaat piyasasına (bakırcılık, demircilik, inşaatçılık vb) egemen olmuşlar.

Devletin borç edinmek için başvurduğu aile ve şahısların başında gelenler şunlardır: Selanik’te Allaitini, Fernandez ve İstanbul’da Kamondo aileleridir.

Devlet adamları ile saray çevresinin parasal ihtiyaçlarını karşılayanlar, bu ilişki sonunda kurulan dostluklarla devletin zayıf yanlarından yeterince yararlanmışlar. Yerli sarraf, banker (tefeci), banka ve tüccarlar ile imtiyaz\kapitülasyon sahibi Avrupalı devletler; Osmanlı ekonomisini fiilen bağımlı hale getirmiş. Ekonomisi bağımlı olan bir devletin siyasi bağımlılığı da başlamış olur. Nitekim 1881 yılında alacaklı Avrupalı devletlerin İstanbul’da kurdukları Duyun-u Umumiye; Osmanlı Devleti’nin bütün gelirlerine el koymuş; giderlerini denetlemiş. Önce borç taksitleri ödenmiş. Ancak kalan olursa devlet hazinesine bırakmıştır.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi; borç karşılığında sarraf, banker, banka, borsa ve tüccarlara İbranice yazılı olarak verilen belgelerle doludur. Bunların çoğu Yahudi aileleri ve şahıslarıdır.

*****

Aslında Yahudi sermayesinin Osmanlı piyasasına hakim olması durumu, onların Avrupa’dan kovulmalarına neden olan durumun benzeridir. Ancak Osmanlı, yararlanmak amacıyla Yahudilere kucak açmıştır. Kendisi asker, çiftçi ve din koruyucusu olurken sermaye ve ticaret işini Müslüman olmayan tebaya bırakmıştır. Yüksek faizle borç verenleri “tefeci” olarak değil “sarraf” diyerek meşrulaştırmıştır. Nitekim hazine, bunları “kuyruklu sarraflar” ve “sarraflar” diye sınıflamış. Yabancı para ile Osmanlı parası arasındaki (kur) farkı bunlarla belirlemiş. Doğal olarak ekonomik dar boğazın aşılması için edinilen borcun kur farkı da onlara yaramıştır.

Hazine, “iltizam” işine girme hakkını da tanımıştır sarraflara. Nitekim “mukataa\iltizam” alan mültezimler; gerekli olan pey akçesini bu sarrafların kefalet taahhüt belgeleri ile ödemiştir. Bu durum, sarrafların giderek iltizam işlerine katılma yolunu açmış; iltizam bedelini bile tahsile başlamıştır. Sonuçta sarraflık ve bankerlik; giderek bankacılık, oradan da borsacılık haline dönüşmüştür. Devlet de bütçe veya mali dengeyi sağlamak için sıklıkla bunlara başvurmuş; “Galata Bankerleri”ni kurtarıcı olarak görmüştür.

Saray ve devlet görevlilerinin israfı mali durumda delikler açtıkça, devletin yerli bankerlerden fahiş faizle aldığı borçlar da yetmez olmuştur. Bu nedenle yabancılara başvurmaya başlamıştır. İlk alınan yabancı borç; Kırım Savaşı (1854) nedeniyle Londra’dan alınır. Diyeti de Kıbrıs’ın İngiltere’ye verilmesi olmuştur.

Dış borçlar, Galata Bankerleri aracılığıyla alınmıştır. XIX. yüzyılda Yahudi Carmona, Aciman ve Gabay aileleri Osmanlı ekonomisinin fiili lokomotifi olmuş. Ki bunlar, Yeniçeriler ile de yakın ilişki kurmuştur. 1826’da Yeniçeri Ocağı’nın kapatılması gerekçelerinden biri olmuş. Yeniçerilere verilen borçlara el konulmuş; borç veren aileler sürgün edilmiştir.

*****

Günümüz Türkiye maliyesinin sürekli dış borç gerektiren açık vermesi, borç bulmakta zorlanması, borçların faizini bile ödeyemez güçlükte olması ile “sığınmacı” bahanesiyle nüfus demografisinin bozulması gibi durumlar; Osmanlı hazinesi ile demografisinin benzeşmesi şeklinde görülüyor.

Bu da tarihi bilgi olarak değil, kin var etmek aracı olarak anlayanların yarattığı dramdır!

1840 yılında Selanik toplam nüfusu 590.000’dir. Yahudi nüfus 25.000, Müslüman nüfus 20.000, Hıristiyan nüfus 13.000 ve uyruğu bilinmeyen sayı 1.000’dir. Bu sayı; 1860 yılında toplam 700.000’e yükselir. Yahudiler 30 bin, Müslümanlar 20 bin, Hıristiyanlar 16 bin, diğerleri 20 bin olur. 1895’te ise toplam nüfus 120 bin olur. Rum (Hıristiyan) nüfus 22 bin olurken Yahudi nüfus 67 bin olur. Ancak bu sayı, 1911\1912 sürecinde 62.900 sayısına gerilemiştir.

Ölçüsüz şekilde akan göçmenlerin Türkiye nüfusunda yaratacağı dengesizlik ve tehlike, çok uzak olmayan bir sürede yeni dramlar şeklinde görülecektir. Tıpkı geçim gailesiyle Sümer ülkesine doluşan Arapların nüfusun, “Akadlar” boyutuna ulaşıp onu yok ettiği gibi!

Hükümet, hala seçim için oy devşirmeye çalışıyor. Bu nedenle, örneğin 15 bin Suriyeli’yi 600 lira bilet parası ödediği otobüslerle ve her birine 2.000 lira harcırah vererek Bartın’a götürüyor. İkametini kaydettiriyor. Bir Suriyeliyi takiple görevlendirip aynı otobüslerle geri getiriyor! Ve yaygın şekilde yaygınlaştırıyor.

Bu ard düşünceli tasarrufların sonucunu şimdilik kimse önemsemiyor!

<