EZAN OKUNAN HER YER VATANDIR – 2 -
İnsan İnsana Emanettir
Hele de kalplerimizin zalimlik karşısında direnişe en çok ihtiyaç duyduğu böyle bir kirli zaman diliminde; ihanet, zulüm ve kötülüğün gölgesi hep pusuda beklerken; karanlık eller insan hayatının biricikliğine kastederek zulmünü gözümüzün içine baka baka icra ederken eli kalem tutan hemen herkesin “hakikati amaç edinerek” yüreğini kâğıda sağması da bir görev halini alıyor.
Çünkü biliyoruz ki; sevgi, iyilik, güzellik ve en çok da hakikate duyduğumuz itikat bizi insan kılar. En çok da inanıyoruz ki her şey yerle bir olup bozulsa da onları mutlaka onarabilecek bir yol bulabilen, tamir ahlâkına sahip, dünyayı bulduğundan daha güzel ve yaşanılası kılabilecek ve karanlığın siyahına mağlup olmayacaklar kazanacak hak ile batıl arasındaki bu çetin savaşı.
Vaktin çocuğu olarak şahitlik yapıyoruz.
Bugün, dünyanın dört bir yanında direnen inanmış kesim, dört yüz yılı aşan zihinsel ve yüz yılı aşan fiili bir işgale direniyor. Zaman, eli kanlı kravatlı toplum mühendisleri ve onların yerli partnerleri tarafından her şeyiyle kuşatılmış iki milyar Müslümanın verdiği belki de insanlık tarihinin en anlam dolu “varoluş” mücadelesine şahitlik yapıyor.
Zira bu kanlı eller tıpkı bir ahtapotun kolları gibi Filistin’de Siyonizm, Arakan’da Budizm, Suriye’de mezhep fanatizmi, Mısır’da diktatörlük, Doğu Türkistan’da komünizm, Afganistan ve Somali’de ise Haçlı birliklerine dönüşüyor.
Ama bu çetin mücadelede, ne onlar dedelerinden aldıkları genetik kodlama ile hırs ve nefretlerinden vazgeçiyor ne de biz tükeniyoruz. Çünkü bizde olan ve onlarda olmayan tek şey umut ve biliyoruz ki bizim umutlarımız yaşadığımız acılardan daha büyük, bu yüzden de bizi tümüyle yok edemiyorlar.
Çünkü biz ateşin imanı yakmadığına inanan bir inancın göğsünden hikmet emiyoruz.
Buraya kadar eyvallah.
Lakin bizim, “biz nerede hata yaptık veya kurdukları devletler, fethettikleri topraklar ile yaklaşık 4500 yıllık insanlık tarihinin bin yılı aşkın döneminde tarih yazmış kadim bir kültür, bugün nasıl bu hale geldi?” sorusuna cevap bulmamız gerekiyor bugün.
Zira üzerinde yaşadığımız her karışı şehit kanı ile sulanmış bu mümbit coğrafya, ruh köklerimizin fısıldadığı “ezan okunan her yer vatandır” fikri, yüzlerce medeniyete annelik yapmış kadim Anadolu Medeniyeti bize vaktin çocuğu olarak bugün bu soruyla yüzleşmemiz gerektiğini gösteriyor.
Öyle ya, bugün kâğıda simit çizerek lanet okuduğumuz yılanın başı olan Amerika, 1783 yılında imzalanan Paris anlaşması ile bağımsızlığını kazanmış.
Yani sadece 240 yıllık bir ömre sahip ama gelin görün ki aynı Amerika bugün dünya nüfusunun sadece yüzde altısına sahip olmasına rağmen dünya servetinin yarısına, dünya ekonomisinin yüzde otuz beşine sahip. Kendisinden sonra gelen en büyük dört ekonomi olan Japonya, Almanya, Fransa ve İngiltere’nin toplamından daha büyük bir ekonomik gücü var.
Bakın Ortadoğu’ya…
Dün Afganistan, Pakistan, Libya, Lübnan, Irak, Mısır, Suriye ve şimdi de 75 yıldır devam eden Filistin.
Kimdi bunlar?
Onların politikalarını reddeden, işlediği suçlara karşı çıkan, kendi zenginliklerinin yağmalanmasına karşı çıkan ülkeler.
Ne oldular?
Terörist ilan edildiler.
Bugün de tüm dünyaya “ya benimlesin ya karşımdasın” diyerek meydan okuyorlar.
Var mı karşı çıkabilen?
Kendi üstünlüğünü tescil etmek ve otoritesini pekiştirmek adına zulmü ve şiddeti artık amaç kılan bu zalimlere karşı karşılarında direnemeyecek, otoritesine itaatten başka bir çıkar yolumuzun olmadığı mutlak iktidarlarının hâkimiyet sağladığı bir dünya kurmaya çalışmıyorlar mı?
Başımızı kuma gömsek de pekâlâ görüyoruz ki, başta bugün canımızı yakan Kudüs meselesi olmak üzere Müslüman zihin çaresiz değildir. Çaresiz bırakılmıştır.
Zira tarihe baktığımızda (yukarıda da kısa kısa değindiğim gibi) ülke yöneticileri zihnen köleleştirilerek onların çıkarlarına hizmet eder hale getirilmiş; bunlara karşı çıkanlar ya darbelerle ya da şeytana rahmet okutan fitnelerle indirilmiş,
Coğrafyaların yer altı zenginlikleri talan edilerek ülke halkları fakirleştirilmiş,
Zihni saldırılar ile gençler ülkesizleştirilmiş,
Kültürel bombardımanlar ile toplumlar geçmişlerinden koparılmış,
Ve tüm bunlar sadece 100 yıllık bir çaba ile olmuş; bir toplumun 500 yılda geçiremeyeceği değişim sadece 50 yılda meydana gelmiştir.
Bugünkü Müslüman zihnin tek çözümü kendi özüne geri dönmektir. Zira cephede kaybedilen asıl yer düşmanına benzeme, onun gibi yaşama ve onun kültürüne dönüşme olmuştur. Bugünkü Müslüman zihnin emperyalizm bayrağı altında inim inim inlemesinin de ve siyonist şeytanlığın insanüstü zekâsının faturasını ödemesinin de sebebini burada aramak gerek.
Peki, neden özellikle Müslüman dünya?
Farkına varalım artık...
Bugün, doğrudan bir savaşla değil dolaylı bir savaşla karşı karşıyayız. Doğrudan değil ama dolaylı olarak İslâm’a ve tabi ki Müslümanlara saldırıyorlar. Böylelikle hem hedef saptırıyor, hem de hedeflerine daha kolay ulaşma imkânlarına kavuşuyorlar. Adına ayartıcı bir şekilde “terörizmle savaş” diyorlar bu post modern savaşın, ama terörizmle değil İslâm’la savaşıyorlar.
İslâm’ı canavarlıkla özdeşleştiriyor, bunun için de önce terör örgütlerini kendileri icat ediyor, bu örgütleri ayartıcı bir şekilde vahşice kullanıyorlar. Sonra da bütün İslâmî oluşumları, cemaatleri, hareketleri ve müslümanların yaşadığı ülkeleri terörize ediyor ve vuruyorlar teker teker…
Kısacası küresel sistemin terörle, terörizmle savaşmak gibi bir derdi yok.
Küresel sistemin tek sorunu var:
“Her şeye rağmen küresel sisteme boyun eğmemekte direnen Müslüman toplumları cezalandırmak; daha önemlisi de Müslüman toplumlara direniş ve diriliş ruhu veren İslâm’ı sözüm ona dize getirmek, fosilleştirmek, dönüştürerek ruhunu çalmak, böylelikle protestanlaştırılmış, hayattan uzaklaştırılmış, direniş ve diriliş ruhu yok edilmiş sahte bir din icat etmek!”
Önce bütün dünyayı fiilen sömürgeleştirdiler; dünyanın bütün coğrafyalarını işgal ettiler, bütün medeniyetlerine, dinlerine saldırdılar. Şimdi de bütün dünyayı medyaları vasıtasıyla zihnen sömürgeleştiriyor ve köleleştiriyorlar.
Hedefte İslâm’ın dize getirilmesi var. O yüzden bütün savaşlarını İslâm dünyası üzerinde sürdürüyorlar.
(Devam edecek)