Ertuğrul'un fotoğrafçısı
Bir kitap okuyorum bugünlerde. Türk-Japon yapımı Ertuğrul filminin galasından sonra bu kitabı, çok değer verdiğim ve kendisini bir halk filozofu olarak kabul ettiğim İsmail Derici, ‘şimdi bu kitabı okumanın zamanıdır’ Diyerek elime tutuşturdu.
151 nolu şehit
Ertuğrul Faciasında
Bir aşk hikeayesi.
Kitabı 1937’de gazeteci, tarihçi Ziya Şeakir yazmış.
Xxxx
Kitabın bir yerinde bir dipnot var. Tarihi romanda dipnot! Ertuğrul Fırkateyni Japonya seferine çıkama hazırlıkları içindeyken bu uzun yolculukta bir fotoğrafhane kurularak buraya fotoğrafçı temin edilmeye çalışılıyor.
-Bizim bu sene mezun olan talebelerden Mülazım Haydar Efendi. Bu roman cümlesinin sonuna 11 numaralı dipnot olarak yazılanlar beni alıp yirmi yıl öncesine götürdü.B
Bu zat; Ertuğrul Faciasından kurtulan kahramanlar arasındadır. Bugün(1937) berhayattır.Yetmiş dört yaşındadır. Türk denizciliğinin milli şerefe taalluk eden bu kadar mühim bir hadisesinden kıymetli bir yadigear kaldığı halde, maalesef pek sıkıntı bir hayat yaşamaya ve hatta kalabalık ailesini yaşatmak için, bu yaşında ağır işlerde çalışmakta, güçlükle yaşamaktadır.
Xxxx
Düşünebiliyor musunuz? Osmanlı’nın son döneminde unutulmaz bir denizcilik girişimi, orada görev almış yaşlı bir faciazede, kendi başına bırakılmış. Bu il değildir. Vatan için görev yapanlar, görevden öte fedakearlık yapanlar hemen her defasında, ‘Hiçbir iyilik cezasız kalmaz’ kaidesine uygun cereyan etmiştir.
Yeni bir Cumhuriyet kurulmuş, Osmanlı tu kaka ilan edilmiş, yeni rejimin kabulünü kolaylaştırmak için bu yapılmaya mecburiyet duyulmuş, dolayısıyle ne kadar önemli olursa olsun, değil mi ki o insan Osmanlıdır, ihmal edilmeye mahküumdur denebilir.
Xxxx
Hatırlarsanız milli mücadelenin fitilini hep alevli tutan, Kastamonu’daki ve askeri birliklerdeki vaazları ile ve yayınladığı gazete ile milleti umuda ve yeniden ayağa kalkmaya teşvik eden, bu mücadelenin sonunda İstiklal Marşını yazan Mehmet Akif de polis gözetiminde dolaşmaktan yorularak Mısır’a Hidiv Abbas Halim Paşa’ya sığımarak Mısır’da yaşamaya mecbur olmuştu. Yurda döndükten sonra kendisi, ardından da evlatları, torunları her zaman fakr u zaruret içinde telef olup gittiler.
Xxxx
Dipnot beni yirmi yıl önceye götürdü dedim ya. İşte o yıllarda Türkiye Gazetesi’nde Serbest Kürsü diye bir alan açmıştık. Avukat İbrahim Aydın Şahin ile birlikte. O şimdilerde Noter olarak hayatını devam ettiriyor.
Beşiktaş İskelesi’nde bir kulübe vardı. 4 metrekare bir alan. Belediye ikide birde orayı yıkmak, ortadan kaldırmak istiyordu.
Vatandaş aciz kalınca bize müracaat etmişti. Meseleyi enine boyuna dinledik. Gittim o kulübede adamın nasıl yaşadığını resimledim. Haber yaptık. O zaman gazeteler etkiliydi. Gerekli tepkiler geldi. Hasan adındaki bu vatandaş 80 yaşın üzerinde kimsesiz kalmış bir Kore Gazisi idi. Kore Gazileri derneği ile de görüştüm. Gazilik maaşının kaç lira olduğunu da öğrendim o zaman. Elim böğrümde kaldı.
Xxxx
Sadece toplum hayatımızda değil, bireysel hayatımda da hiçbir iyiliğim cezasız kalmadı. Ama ne yapalım benim fıtratım bu. İyiliğim enayilik olarak algılanıyor. Benden istifade etmek durumunda kalanlar beni kullanır olmaya doğru kayıyorlar. Ne sevgim değer buluyor, ne nefretim. Bir gün bir roman dipnotunda iki satırda ifade edileceğim. Romanda dipnot olmaz ama ‘genelgeçer bir kural var. Biz yaptık oldu’.