EKONOMİDE GÜN SAYILMAZ..
Ekonomiyle, bütün ülke olarak, yoğun bir dönem yaşıyoruz. Kahvehane sohbetlerinden tutun da, televizyonlardaki açık oturumlara kadar çarşı, pazarların fiyat hareketleri derinlemesine tartışılıyor. Televizyon sunucuları sokaklardaki vatandaşlara mikrofonlarını uzattığında, “pahalılık feryadı” sesleri duyuluyor. Bunları izleyenler az gelişmiş ülkelerin görüntülerini yansıtan imajlarla karşılaşıyorlar.
“N’oldu..?” dercesine, muhtelif fikir beyanlarında bulunanları dinlediğinizde, şaşırıp kalıyorsunuz..
Türkiye’de kuvvet yalnız milli ordusunda olmakla berabere, ekonomik potansiyelinin de büyük bir ağırlığı bulunmaktadır. Milli üretim, özel teşebbüsü, ihracat ve ithal girdileri, kalkınmayı hedef seçmiş ülkelerde, yanıltıcı olabilir. Piyasaların arz-talep dengeleri bozulabilir. Geniş mali külfetler getireceği bilinen yatırımlar, mutlak sonuç garantisiyle devam ettirildiğin, ekonominin barometresi düşebilir.
Realist ölçülerle söylemek gerekirse , yatırımlardan hiç sapmayan bir yörüngede görünen ülkemizde dev hava alanı gösterilebilir. İstanbul hava alanı kararlaştırılan zamanda tamamlanmış ve taşınma, yerleşme, aktif hale geçme süreçleri, rekor bir sonuç vermiştir. Dünyanın büyük yayın organları bunlardan bahsetmiştir.
Menderes hükümetinin son dönemlerindeki büyük imar hareketlerinin hayranlık dönemlerini yaşayan halk kesimleri, unutulması zor pahalılıkları da yaşamıştı.
Para bir mübadele vasıtasıdır. Bütün paraların serbest olarak mübadele edildiği bir ortamda (Gresham Kanunu) tesirini gösterecektir. Yani, kötü para iyi parayı kovacaktır.
Siyasetin dili bozulunca, piyasaların para tuzakçıları bundan büyük yararlar sağlayabiliyorlar. Yarım asırlık uygulamalara bakıldığında paramızın kaynak değerlerinin nerelere savrulduğu anlaşılacaktır.
Türkiye’yi iflasın eşiğine taşıyan karaborsacıların, stokçuların ve üreticilerin üzerinde sömürü düzeni kuranların, sahte fatura temin ettikleri geçmiş yıllar unutmamalıdır.
Menderes döneminde çıkarılan “Milli Koruma” kanununu etkisiz kılan ve işlemez hale düşürenler gene bu çevreler olmuştur.
Özetle sonuca gelelim: Türkiye’nin kalkınabilmesi ve zengin olabilmesi için tek çare, paramızın iç ve dış kıymetlerinin aynı olmasıdır.
Fırsatçı sermaye elini taşın altına koymaktan kaçınır.
Ekonomide para tuzağından kurtulup, üretim, istihdam ve gelir dağılımı politikalarına ağırlık vermeliyiz.
Unutulmasın ki, uzun vadeli başarılmış ve programlanmış yatırımların varlığı anlaşıldıkça, mali dengelerin de yerine oturacak doğal kabul edilecektir.
Türkiye’nin kendi kendine yeten ülkelerden biri olduğunu da milli heyecanlarımızdan uzak tutmayalım.
DÜŞÜNDÜRÜCÜ BİR SÖZ: “Kaderini beklersen kader getirir.. Çalışmaya gidersen sevinç getirir..”