Eğitim, devasa bir mesele
Eğitim kişinin, ailenin, şehirlinin, köylünün, işçinin, işverenin, çocuğun, gencin, yetişkinin meselesi. İşin daha kötüsü eğitim devletin meselesi.
Kişi kendinin eğitilmesini, bilmediklerinin kendisine öğretilmesini ama bu yapılırken ruhunun, duygularının rencide edilmemesini ister. Hayata hakim olacak kadar, hayatı başarılı şekilde yürütecek kadar, yeteneklerini sergileyebilecek kadar eğitilmek ister kişi. Kişi bunu öncelikle ailesinden ister. Ailenin büyükleri, anne-baba ve abla, ağabey öğretici olmak zorundadır. Kendinden sonra gelen nesle hayatı kavratacak, hayatı başarıyla yaşayacak kadar bilgi verirler. Ama bildikleri kadar. Çünki onların her biri bir muallim değil, gündelik hayatı bir açıdan yaşayan bireylerdir. Öğretmenlik ve öğretmek onların hiç de düşünmeden, hesaba katmadan yaptıkları bir iştir. Nasihatler, emirler, yasaklar, ahlaki kurallar, töre ve ananeler, gelenek ve görenek, din aile içi öğretimin malzemeleridir.
Xxxx
Eğitim ailenin işidir. Hiç biri muallim olmayan aile büyükleri genç nesilleri eğitmek zorundadır. Kötü bir davranış sergileyen bir çocuk ya da genç için toplumun vereceği hüküm bellidir. ‘Aile terbiyesi almamış’. Demek oluyor ki, aile içi eğitim daha çok ‘aile terbiyesi’ sıfatıyla ifadesini buluyor.
Eğitim köyde yaşanıyorsa köylünün, şehirde yaşanıyorsa şehirlinin de meselesidir. Hiç de hoşa gitmeyen ama olması gereken ortak tavır ve davranış, ortak düşünüş ve yaşayış, şehirli ve köylünün eğitim amacıdır. Köylü köyde yaşayan herkesin köylü gibi yaşamasını, düşünmesini ister. Bir ara şehirde yaşayıp da köye misafireten gelmiş eski köylülerin bazı şehirli davranışları sergilemesi köylüyü rahatsız eder. Ona şöyle takılırlar. ‘Aman çok ncelme kırılacaksın’. Bu o kişinin köylü davranışından uzaklaşmış olmasını ifade eder. BU davranış eğişikliğini sergileyen acar şehirli eski köylü bir de davranışını savunursa ona daha ağır bir ifade ile yüklenilir. ‘İçinden çıkmış da kabuğunu beğenmiyor’.
Xxxx
İşçi eğitilmek ister. Bilmek ve başarmak ister. İşini daha kolay, daha nitelikli yapmak ve daha çok kazanmak ister. İşçi aileden, okuldan, sokaktan aldığı eğitimine işyerinde, iş alanında, hizmet içi eğitim, türünden eğitim almak ister. İşveren de hem kendi eğitimini sürdürür, hem çalışanı için eğitim verilmesini arzular ve yapar. Nitelikli işçi ile, eğitimli işçi ile, daha nitelikli ürünü daha kısa zamanda üreteceğini ve daha çok kazanacağını bilir. Ama işverenin sevdiği ve sevmediği davranış ve düşünceler vardır. İşveren, çalıştıran kazanmak ister, işçisini eğitip nitelikli hale getirmek ister. Daha az zamanda daha çok üretilmesini ister. Yeni tesisler, teknik alet edevat alır. Bina yapar. Yatırımı hep sürdürür. Bunları çok sever. Sevmediği tek şey. Çalışanına para vermek, insani hak vermek, her yıl düzenli ücretini artırmayı hiç sevmez.
Xxxx
Çocuk, genç, yetişkin, işgören herkes daha nitelikli insan olmak için, başarısını artırmak için eğitilmek ister. Bütün bunlara rağmen eğitimde karmaşa hep sürüp gider.
Eğitim denildiğinde sayılan amillerden başka en büyük amilden söz edildiğinde karmaşanın ortasına düşülür. Eğitimde en büyük eğitici devlettir.
Vehbi Sınmaz bey ‘Kiralık Katil Arıyorum’ adlı kitabında, ailelerimiz bize geleceğe göre eğitim vermedi, diye dertleniyordu.
Aile geleceğe yönelik eğitim veremez. Aile var olanı, adet, anane, gelenek, töre, inanç, din, ahlak değerlerini çocuklarına aktarır. Aile terbiyesi var olan değerlerin öğretilmesiyle sağlanır. Aile de kendi çapında bunu yapar.
Geleceğe yönelik insan eğitmek devletin, siyasetin işidir. İşte bu yüzden yönetimler, siyaset, devlet hep bir eğitim nizamı tespit eder ve tüm eğitimin o nizam içinde yapılmasını ister. Devlet daima tek tip insan üretmek ister. Çünki toplumu tep tipleştirdiği oranda kolay yönetecektir.
Xxxx
Uluslar arası tekeller de aynı düşüncededir. Toplumları tek tipleştirdiğinde daha kolay sömürecektir. Talepler kamçılanıyor gibi görünmesine rağmen dört beş kalemde toplanacaktır. AVM, Burger, metro, iş, ev, televizyon, bilgisayar.İşte hayat bu kadar.