EFENDİ Çu.
Dikkat! Olay Çin’de geçiyor...
İçeri girdiğimde makam sahibi Efendi Çu saltanat koltuğuna bağdaş kurarak oturmuştu. Kulağı telefonda, gözleri bilgisayardaydı.
İçeri girip selam verdim. Karşılık vermedi, bir gözünü üzerime sabitledi.
Masası olay yeri şeridiyle çevriliydi. Corona şeridinin üzerinde maskesiz yaklaşmayın, yazılıydı.
Saçı üç numara tıraşlı, ense kelle yerindeydi.Soyunsa sumo güreşçisi diyebilirsiniz. Bürokrasi basamaklarının önemsiz bir basamağında emekliliği gelmiş , kişisel gelişmesi durmuştu. Kalıbı yerindeydi .Ceketi, yeleği, kravatıyla koltuğu doldurmuş görünüyordu.
Telefondaki şahıs vergi yapılandırmasıyla ilgili Efendi Çu ‘ya bazı sorular soruyor, o da efendice cevaplar veriyordu.
Karşı taraf dişli biriydi. Efendi Çu'yu sorularıyla sıkıştırıyordu . Aynı soruyu defalarca, sağından solundan çekiştirerek soruyor, görüşmeyi uzatıp duruyordu.
Efendi Çu. sabırla tekrar cevap veriyor, muhatabı tatmin olmuyordu... Konuşma bitecek gibi görünmüyordu.
Bu arada camlı makam odasının önündeki sıra da uzadıkça uzuyordu.
Bu hal böyle devam etti. Düşünceye dalmıştım.
Yukarıda sözünü ettiğim üzere içeri girerken Efendi Çu ‘ya selam vermiş, üstelik ceketimin düğmesini de iliklemiştim.
Efendiliğim Çu tarafından karşılık bulmayınca huzursuz olup canım sıkılmıştı.
Yukarıda zikrettiğim güvenlik şeridinin dışına lütfen konulan sandalyeye oturmam için işaret etmemişti.
Telefon görüşmesinin uzun süreceğini hissedince kendi kendimi sahipsiz duran sandalyeye buyur edip oturmuştum..
Yukarıda da işaret ettiğim gibi Efendi Çu, uzunca görüşmesine bir süre daha devam etti.
Sonunda özür dileme gereğini bile duymadan lütfen bitirdi. Ben de bu arada hastane randevusuna geç kaldım.
Uzatmayayım Efendi Çu ;
-Kimsin ve ne istiyorsun mealinde bana bakıp , azarlayan bir ses tonuyla ;
-Maskeni yukarı çek! diye ihtar edince ben ;
- Efendi Çu bende de , telefonunuz olsaydı, makamınıza gelmez, telefonla saatlerce sizi meşgul eder ihtarınıza muhatap olmazdım, karşılığını verdim.
Efendi Çu. ancak kitaplarda söylenen bu cümle kalıbına karşılık vermedi, bön bön baktı.
Sorunum bir mantık hatalasıyla ilgiliydi.
Efendi Çu, soruna hamasi bir cevap verip konuşmayı kapatırken arkamda bekleyen şahsa söz verdi.
Araya girdim. Sorunumla ilgili mevzuatın bulunduğu kitaptan bir adet vermesini rica ettim.
Önce “yok”, dedi. Sonra durakladı ,düşündü. Teredütteydi. Sözü ele aldım;
-Efendi Çu, bak ben hukukçuyum, sizde var.Biliyorum. İnkar etme. Saltanata bildirir oradan alırım,dedim.
Efendi Çu , önce aldırmazlık yapıp baştan savdı, sonra ;
-Avukatta olabilir. Avukatın odası ise şurada,dedi.
Şurada dediği “Oradaki” odaya girdim. Avukat odasında yoktu. Odasının ışıkları kapalıydı. Sekreter de yoktu.
Bir iki odaya daha girip çıktıktan sonra, odaların tekin yerlerden olmadığını gördüm.
Bu işten vazgeçmeye karar verdim.
Yapacak bir şey yoktu.Canım sıkkın, uzun gösterişli koridorlardan, içerilerde iyi niyetli genç insanların bir şeyler yaptığı , şeffaf odaların önünden geçtim.
Binaya girerken Hes kodunu beyan etmem için sıraya sokulup bekletildiğim güvenlik noktasının yanından kendimi dışarı attım.
Dışarıda yağmur yağıyor, soğuk bir hava dalgası kalbime ince bir sızı veriyordu.
Kendimi dinlemekten vazgeçtim. Kapalı dükkanların, lokantaların önünden geçtim.
Sokakta gülen, yüksek sesle konuşan kimse yoktu.
Kara gözlüklü, maskeli , siyah pardesülü birileri de bir köşe başında durmuşlar düşünüyorlardı.
Düşüne düşüne otobüs durağına geldim. Bir müddet bekledim. Beklerken eski bir belediye çalışanına telefon ettim.Binadaki baskıya dayanamayıp istifa etmişti. Hastaydı. Ülkenin doğusunda Wuhan eyaletinin bir köyüne yerleşmişti.
Arkadaşa yukarıda başımdan geçen olayı özetlerek dert yandım.
Otobüs ile tekrar Pekin'e döndüm. Aradan bir saat geçti geçmedi Wuhan ‘dan telefon geldi. Birileriyle görüşmüş. Mmemure Ço'nun adını almıştı. Bunun üzerine tekrar Şanghay'a gittim. Yağmur ipil ipil yağıyordu.
Duvarları Japonya’dan getirilen yanardağ külleriyle sıvalı akıllı belediye binasına tekrar sıraya girdim . Hes kodu’nu ibraz edip içeri girdim.
Oturduğu mekan olay yeri şeritleriyle çevrili memure Ço ‘ya konuyu uzaktan açıkladım.
Anlamadı. Bunun üzerine yanıma gelmesini ric ettim. Memure Ço umursamaz;
-Bekle, elimde iş var, deyince canım sıkıldı;
- Bakın memure Ço, benim de gözcüyle randevum var, sizin yüzünüzden geç kaldım, dedim.
Memure Ço, Sosyal mesafesini muhafaza ederek yanıma geldi. Sakin cevap verdi;
- Bende de yok deyince Ben ;
- Sayın Ço , koskoca belediye binasında nasıl bulunmaz , dedim. Memure Ço;
-Var ama bir tane .O nu da sana veremem, dedi.
Tartışmanın seviyesi düşmek üzereydi. Sonra ne düşündüyse gitti çıkmak üzere olan Efendi Çu. ya beni işaret etti. Bir şeyler konuştular. Kısa boylu, kısa saçı kabarık memure Ço yanıma gelip ;
-Amirimde de yokmuş, dedi. Ben;
- Yüzünüz ak olsun iki gündür beni oyaladınız,randevularıma gidemedim, diyerek esef ettim.
Sıkıntıdan kendimi binadan dışarı zor attım. İnce bir yağmur çiseliyor, bir takım insanlar, bet beniz soluk, omuzları çökmüş insanlar bir yerlere doğru gidiyorlardı.
Otobüs durağına doğru yürüdüm...