Düşünmeyi bilmek
Bir mülakatta ‘edebiyat hayatınıza nasıl başladınız?’ diye bir soru yöneltildi bana. ‘Ben edebiyatçı değilim’ diye cevap verdim. ‘Ben düşünürüm. Düşünce adamıyım’ dedim.
Edebiyatçı olmak başka bir şeydir elbette. Edebi türler bellidir. Eğer yazdıklarınız bir edebi türe dahil değilse edebiyatçı sıfatını kullanmak yanlış olur. Üstelik edebiyatı belli bir noktadan sonra sevmiyorum da. Benim işim hayatı, insanları, davranışları gözlemlemek ve düşünmek. Yeni, yepyeni düşünceler üretmek.
Xxxx
Öncelikle insanlar bir takım sıfatları ölesiye kullanıyorlar. Halbuki dünyada, hayatta hiçbir sıfat ebedi değildir. Bir dönem, ya da 3 aylık seçim döneminde geçici bile olsa bakanlık yapan birinin hayatı boyunca ‘Bakanım, sayın bakanım’ diye anılmasına her zaman şaşırmışımdır. Adamların ismini sorsanız bilen yok. Hatta işin gülünecek tarafı kendileri de isimlerini unutuyorlar. Birisi onlara ismiyle hitap ettiğinde bön bön bakıyorlar, şaşkınlık içinde kalıyorlar.
Xxxx
Akıl sağlığı çok önemli bir değerdir. Ne yazık ki insanların beden sağlığı kadar ruh ve akıl sağlıkları denetlenemiyor. Bir makama, bir mevkiye gelen birinin de beden sağlığı kadar akıl ve ruh sağlığının da bozulabileceği hesaba katılmıyor. Meslek hayatımda nice insanların, meslekdaşlarımın akıl sağlıklarını yitirdiklerini, tedavi görerek iyileştiklerini, bir kısmının da iyileşemediğini izledim. Bir avukat arkadaşım,’benim bir önerim var, yıllardır söylüyorum’dedi. ‘Devlette ya da özel girişimde görev alanların da belli aralıklarla beden sağlıkları için yaptırdıkları gibi akıl ve ruh sağlığı alanında da tarama yaptırmalarını hukuka bağlamak gerek.’ ‘Ah dostum’ dedim. ‘Denetlemelerin nasıl yapıldığını bir denetleme elemanı olarak ben biliyorum. Onu da keağıt üzerinde damga mühür basma şeklinde uygularlar’ dediğimde arkadaşımın haklı olarak canı çok sıkıldı.
Xxxx
Düşünme bir eylem, fiil, faaliyet. Nerede yapılır? Beyin üzerinde yapılır. Düşünmenin tarlası beyindir. Orada toprağa atılan tohum, fide, filiz algılar, duyumlardır. Malzemesi bu. İzan ve sezgi de algı ve duyumlara ilave edildiğinde düşünme eyleminin malzemesi de temin edilmiş olacaktır. Ondan sonra beyin tarlası üzerinde o malzemeleri işleme olayına düşünme diyelim. Elde edilecek ürün yeni fikirler ise ileri gitmeye yarayacak, eski ürünleri tekrar üretmişsek yerinde sayan bir hayatın sahibi olacağız.
Xxxx
‘Düşünmek kıldan ince kılıçtan keskin bir köprüdür. Kalabalıklar üstünden geçemez’ diyordu Cemil Meriç. Demek ki yeni ürünleri sadece yalnızlar, sayısı bilinenler üretebilir. Çoğunluk her yıl aynı ürünü elde eden çiftçi gibi hep aynı düşünceleri tekrar tekrar üretecektir. Bu yüzden çoğunluk, nizami olanlar, vasat olanlar orta halli bir hayatı devam ettirmek için gerekeni yaparlar. Ama insanlık alemini, toplumları ileri götürecek yeni düşünceleri aykırılar, muhalifler, asiler, isyankearlar, itirazcılar üretecektir. Belik de kendime pay çıkarmak için böyle bakıyorum olaya. Çünki ben hep herkesten başka pencerelerden bakmayı huy edinmiş bir insanım.
Xxxx
İlhan Selçuk bir eserine ‘Düşünüyorum, o halde vurun’ adını vermişti. Evet düşünmenin bir faturası var. Bu fatura çoğu zaman iktidardan, iktidarın pastasından uzak tutulmaya, ceza evlerine ve hatta ölümlere kadar yükselebiliyor. Düşünmek ağır bir iş. Her yiğidin göze alabileceği bir faaliyet değildir. Düşünmeyi bilmek de ayrı mesele.
Xxxx
Purofesör Niyazi Kahveci iki saati geçen konuşmasında düşünmediğimizden yakınıp durdu. Konuşma bittiğinde avukat Mehmet Cangir, ‘Hocam, düşünmediğimizi söylüyorsunuz. Haklısınız. Ama şu anda düşünmeye başlamaya karar versek bile, biz nasıl düşüneceğimizi bilmiyoruz. Bize düşünmeyi öğretir misiniz?’ dediğinde Kahveci konuyu değiştirdi. Çünki aslında düşünmeyi o da bilmiyordu. Kıyasın aleyhinde o kadar çok konuştu ki düşünmeyi bilmediği buradan belli oluyordu.
Xxxx
Cogito ergo sum. Latince bir söz. Rene Descartes’ e ait bilinir. Türkçesi şu: Düşünüyorum, öyleyse varım. Demek oluyor ki düşünmek var olmanın kanıtı, belgesi, vesikası, nişanesi, işareti, göstergesi, ispatı. Düşünmediği halde var olduğunu iddia ve zan edenlere acımak gerek. İyi ama düşünene bizim ülkemizde iyi gözle bakılmaz. Düşün düşün boktur işin sözünden tutunuz, hindi gibi, arpacı kumrusu gibi düşünüyor sözlerine kadar, Karadenizde gemilerin mi battı, bu kadar derine dalma üşütürsün sözleri hep düşünmeyi aşağılayıcı sözler halk irfanına yerleşmiş. İşte çoğunluğun düşünmeden kaçmak için ürettiği sözler bunlar. Seçkin olmak, mümtaz olmak, üstün olmak, çoğunluktan farklı özelliklere sahip olmakla mümkün. Aksi takdirde sürüden bir fert, birey olur insan.
Düşünmeyi bilmek, düşünmeyi öğretmek, düşünme evrelerini ayrıntılı biçimde anlatmak gerek.
Xxxx
Her beyin algıları, duyumları bir havuzda toplar. Onları benzerleri bir araya benzemezleri bir araya koyar. Tasnif eder, düzenler. Kıyaslar. Bunu yaparken beyin kendi öz niteliklerini kullanır. Beynin öz yeteneği sezgidir, ilhamdır, esindir, İzandır. Kavrayış liyakatıdır. Düşünmenin evreleri milyonlarca hücrenin harıl harıl ama an içinde çalışmasıdır. Onun için düşünen insan kan ter içinde kalır. Onun için şakaklarındaki damarlar şişer, ağrır, sancılanır. Onun için beyin kılcal damarları çatlar ve beyin kanaması dediğimiz vahim netice ortaya çıkar.
Düşünmek öylesine insani ve kutsaldır ki İlahi kitaplarda ve bilhassa sonuncusu Kur’an’da sık sık tavsiye edilmekte, hatta ısrar edilmekte, düşünmeye insanlar adeta iteklenmektedir. İnsanın buna direndiği karşısında da ‘Ne kadar az düşünürsünüz’ diye kınanmaktadır düşünmeyenler. Böyle olmasına rağmen insanlar neden düşünme yerine aktarmacılığı, nakilciliği, kıssacılığı tercih eder? Çünki düşünmenin zahmeti nakilcilikte yoktur. Nakilcilikte alkış vardır, düşünmekte cezanın her kademesi yer alabilir.
Xxxx
Düşünmek duygu alanında bile insanı dengeli davranışa yönlendiren bir kutsal davranış ve üretim tarzıdır, faaliyetidir.