RECEP ARSLAN

RECEP ARSLAN

Doyumsuzluk

Doyumsuzluk insana ait bir zaaf. Belki de bu zaaf sayesinde hep daha iyiyi, daha mükemmeli arıyordur insanlık. Mükemmelik arayışı belki de aslında doyumsuzluktur. Duygular bir yaprak gibidir insan fıtratında. Ama bir yaprak. Yaprağın bir yüzü olgun tarafı öteki yüzü zaaf yüzüdür. Aşağılık duygusu ile kendini beğenmişlik böyledir. Aşağılık duygusu olmayanın böbürlenmeye ihtiyacı olmaz. Ama aşağılık, eksiklik, tamamlanmamışlık,  yetersizlik, olmamışlık hep vardır. İnsan bu eksikleri, nakısları tamamlamaya çalışır ama çalışmadan da bu eksikleri tamammış gibi göstermeye çalışır. İşte tam da burada duygular eksisi-artısı birbirine karışır. Şundan emin olunmalı. En çok saldıran en çok korkandır. Korku ve cesaret de fıtrattaki bir yaprağın iki yüzüdür.

Xxxx 

Üç kadın otobüs bekliyordu durakta. Birbirlerine ne kadar da çok işleri olduğundan, otobüs gelse de bir an önce gitseler ne kadar iyi olacağından söz ediyorlardı. Sabırsızlık gösteriyorlardı. Aslında her birinin beyninde şu vardı. ‘Ben durağa geldiğim an gideceğim yönün otobüsü gelmeli, ben binince otobüs hemen hareket etmeli.’ Hep bunu ister insanlar. Kendileri geldiğinde kırmızı ışık yeşile dönmelidir. Tıkanık tırafik akışı başlamalıdır. Bir yere gittiklerinde onu bekliyormuşçasına kendilerine hizmet etmesini beklerler. İnsan bu. Fıtrat bu.
Kadın otobüse bindi. Oturacak yer aradı gözlerini gezdirerek. Ters bir yer vardı, o yetmedi doyumsuzluğunu karşılamaya. Düz yöne bakan bir yer aradı. O da vardı. Bu defa tek koltuk aradı, o da vardı. Sonra tek oturan bir erkek aradı o da vardı. En son çift boş koltuk vardı, gitti oraya oturdu. Şimdi yanına yakışıklı, yalnız yaşayan, tanışıp, beyaz atlı pirensi olabilecek birinin gelmesini bekledi. Doyumsuzdu insan. Daha neler geçti beyninden neler. Beyninden geçen her şey husule gelse bile insan yine yeni şeyler istemeye meyyal. Fıtrat bu.

Xxxx

Doyumsuzluk aslında bize bir başka hedefi işaret ediyor. Ama insan o hedefi görmek yerine hayatın içinde başka hedeflere kilitlenir. ‘Ah bir devlet kapısına kapağı atsam diyen adam, gün gelir genel müdürlüğe yükselir. Orada kalmak onu tatmin etmez. Siyasete atılır, milletvekili olmak ister. Bakan olmak ister. Başbakan, Meclis Başkanı, Cumhurbaşkanı olmak ister. Yetmez. Doyumsuzluk devam eder. Herkes merak eder daha ne olmak istiyorsun diye. Aslında o da bilmiyordur. Be kardeşim kendine gel ilah mı olacaksın derler. Yanılırlar. O doyumsuzluk sürüp gidecek hayat boyunca. İnsanın doyumsuzluğu bir avuç toprakla son bulur. Aslında son bulmaz. 

Xxxx

O zaten fıtratın gösterdiği hedefe ulaşmıştır. Hayat boyu anlamadığı ama peşinden koştuğu hedefe yaklaşmıştır. O hedef bekadır. İnsanın doyumsuzluğunun sebebi onu beka duygusuna ulaştırmaktır. Ama insan bir imtihan içindedir. Hedefi ona doğrudan gösterilmez. İmalarla, kinayelerle, telmihlerle  imtihan sırrı bozulmadan gösterilir.
Hayatın kendisi tenakuzlarla içiçedir. İnsan fıtratı da tenakuzlarla doludur. Bu tenakuzların birbirinden ayrılırken, ayrışırken, belirgin hale gelirken insan imtihanını inşallah kazanır. İmtihanı kazanan fıtratın gösterdiği hedefe ulaşmış, beka hakkı kazanmış demektir.

Xxxx

Beka dediğim şey ebediyet, sonsuzluk, ilanihaye, sürekli ve süresiz,  daima, hiç bitmeden, bitme ihtimali olmadan. Sözlüklerimizde daha nice kelimelerimiz var. Bekanın karşıtı var elbette. Keağıdın öteki yüzü hep var ve bir aradadır. Öteki yüzü fena, fani, zail, geçici, bitimli, sonlu, nihayetli, tükenmeli. Bu kelimenin de onlarca anlamdaşı vardır.

Xxxx

Hayat bir an değildir. İnsan için hayat asla bir an değildir. Anların bir nehirde akmasıdır. Hayat bir zaman nehridir. O nehirde anlar birbirini kovalar. Ama o anların her biri imtihanın bir sorusudur. Her anın hesabı vardır. Hesap sonunda ya beka , ya fani, fena vardır.

<