FARUK KORÇA

FARUK KORÇA

FARKLI TARAF

DENEME - YANILMA

Doğal afetlerin biri bitmeden biri geliyor. Küresel, iklim değişikliğinin etkisi ile Dünya’nın önemli bölümünde aşırı derecede tabiat olayları yaşanıyor. Ancak, ülkemiz gibi alt yapısı yetersiz ülkeler, daha kötü etkileniyor. Son yıllarda yaşadığımız doğal afetlerden ders çıkarmamız gerekiyor. Deneme-yanılma metotları ile doğal afetlerle mücadele edemeyeceğimizi anlamamız, ilmin ve fennin kurallarına uymamız gerekiyor.

Her zaman yağışlı olan Karadeniz Bölgemiz, aşırı seviyede yağış alıp, sellere sebebiyet veriyor. Buna mütekabil bazı bölgelerimiz ise kuraklıktan kırılıyor. Kuraklık, İç ve Güneydoğu Anadolu’da korkutucu seviyelere ulaşmış durumda.

Susuzluk, yakında en zor problemlerimizden biri olacak.

Karadeniz’i bir kere daha vuran sellerde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine ve yakınlarına başsağlığı dilerim.

Yaşanan hadiseler neticede, iklim değişikliğinin olumsuz sonuçlarından en fazla etkilenen ülkelerden biriyiz. “Peki, ne yapmalıyız. Yok mu, bunun bir çözümü?” dersek, bu tarihi can ve mal kayıplarını asgari seviyeye düşürebiliriz. 

Bu işi yapabilecek olan mühendislik ekibi ve işi bilen uzmanlarımızdır.

İlk yapılabilecek iş, bu köşede defaatle tekrarladığım gibi Doğal Afetler Bakanlığı kurulmalı. Yetenekli ve liyakatli kadrolar görev başına getirilmelidir.

Bu günkü sistemimizde Sağlık, İçişleri, Çevre ve Orman Bakanlıkları, A.F.A.D., Kızılay ve gönüllü vatandaşlar, müştereken bu afetlere karşı mücadele vermekteler. Koordinasyon sağlanamadığından, zaman kaybedilmekte ve zarar büyümektedir. Bu iş tek merkezden yönetilmelidir. Bunu yapabilecek tek bakanlığın acilen kurulması gerekmektedir.

Ormanlarımız tehdit altında, Tarım ve Orman Bakanlığımız bu işin üstesinden gelmekte zorlanıyor. Ormanlarımız tehdit altında. Yangınlarda binlerce hektar ormanlık alanları kaybettik. Gelecek aylar ve yıllarda kaybetmeye devam edeceğiz. Büyüyen şehirler ve yeni tarım alanlarının açılması, orman yangınlarına sebebiyet veriyor.

Türkiye iklim değişikliği konusunda radikal kararlar almalı. Uluslar arası anlaşmalara taraf olmalı, bu konuda geç kalınmamalıdır.

Şehirlerimizin alt yapısı önceki yıllardaki doğa şartlarına göre düşünülmüş ve yetersizdir.

Yapılarda çatılar ve yalıtımlar, bu günkü hava şartlarına karşı projesine uygun değil. Kanalizasyonlar ve yağmur suyu kanalları yetersiz.

İnsanlar, geçmişte bir konut seçerken yapının depreme dayanıklılığına bakıyorlardı. Deprem farkındalığı artış göstermiş olsa da, iklim, verimlilik, yapının yağış ve rüzgâr açısından konumu hâlâ dikkate alınmıyor.

Araçlarımıza verdiğimiz önem ve dikkatin, üçte birini konutlarımıza vermiyoruz.

Ülkemizde, yıllardır, konut yapmaya dayalı bir büyüme modeli yürütülmekte, şehirlerde artan nüfusun ihtiyaçlarına cevap verebilmek için birçok yerleşim bölgesinde aşırı derecede konutlar inşa edilmiştir. Her yer beton ile kuşatıldığı için yağmur suları gidecek yer bulamadığından seller ve taşkınlar yaşanıyor.

Hidroelektrik santrallerin, yapıldıkları bölgenin iklimini nasıl değiştirdiği artık iyi biliniyor. Türkiye’deki her büyük proje ve enerji tesisinin çevre etkileşimi iyi hesaplanmalıdır. 

Dere yataklarının betonlaştırılmış olması, plansız yapılaşma, azgın yağışlar, dere yatağı üzerinde yapılan yanlış yerleşimler, yüksekliği ve genişliği uygun olmayan köprüler, dere yatağında tomruk deposu yapılması, hepsi afete sebebiyet veren ve zararı büyüten nedenlerdir. 

Afetin vurduğu bölgedeki binalar incelenerek, heyelan riski taşıyanların tespit edilip, boşaltılması gerekmektedir.

Dere yatağında bina yapmak, fay hattına bina yapmak ile aynıdır.

Akacak mecra bırakılmazsa sonuç bu olur.

Çevre ve şehircilik adına atacağımız her adım, akıllıca olmalıdır. El yordamı ile gidecek yolumuz kalmadı. Deneme-yanılma yoluyla değil, bilimsel kuralları uygulamalıyız.

Bütün bunlardan şu sonuç çıkar:

Felaketin sorumlusu dere yataklarında yapılan binalar olup, bu konuda radikal kararlar alınmalıdır.

Bu zamana kadar dere yataklarında yapılmış tüm yapılaşmalara neşter atılmalı ve bir dönüşüm projesi uygulanmalıdır.

Bundan sonra dere yataklarına yönelik yeni yasal düzenlemeler yapılmalı, yapılaşmaya karşı afet yönetmelikleri uygulanmalı ve yeni yasal düzenlemeler getirilmelidir.

Afet bölgesinin yaraları sarılır sarılmaz, bu önemli görevimiz için bunlar başlatılmalıdır.

Ancak bütün bunları söylerken ve yaparken elbette eleştirilerde bulunacağız.

Lakin eksiği-gediği veya ikmali sorgulamak başka, ayartıcı ve yıkıcılık için araçsallaştırmak başkadır.

Yangın, deprem, sel hepimizi yıkmaz mı? Hepimizi vurmaz mı?

O halde, nedir bu siyasi çıkar pespayeliği?

Afetlerden hangi siyasi görüşten meşrepten, mezhepten, olursak olalım, afetler karşısında kenetlenmemiz gerekir.

Afetlerde insani tavır budur.

Maalesef muhalefet partilerimiz afetler üzerinden siyaset yaparak farkında olmadan kaos yaratmaya çalışıyor. Bu ve buna benzer hatalı siyasi faaliyetler sebebi ile seçimlerde yirmi yıldır arzuladıkları neticeye ulaşamıyorlar.

Halen yangından sele, depremden salgına kadar, her biri sarsıcı, her biri yüksek direnç gerektiren, felaketlerle boğuşan ülkemizin dört bir yanını saran acil durumda, devlet-millet dayanışmasının önemini bilmeliyiz.

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ DÜNYA’NIN EN ÖNEMLİ SORUNUDUR

Dünyanın gelecekteki süreçte en büyük sorunu, iklim değişiklikleridir. Bu sorun artık milli güvenlik sorunu haline gelmiş olup, hangi tedbirlerin alınacağı ve nasıl bir uyum sağlanacağı konusunda birbirimizi suçlamak yerine herkes taşın altına elini koymalıdır. 

Sel felaketlerinin sebebi, iklim değişikliğini dikkate almayan aşırı yapılaşmadır. İklim değişikliği ile yapılacak mücadele, küresel boyutta ele alınmalıdır.

İklim değişikliği, göç sorununu hızlandıracak ve milyonlarca insan ülkelerinden göç etmek zorunda kalacaktır. İklim göçü, sadece ülkeler arasında değil, şehirlerarasında da olacak ve yüksek rakımlı yerlere göç artacaktır.

İklim değişikliği, güvenlik, kalkınma, ticaret, turizm, ekonomi, gıda, tarım, enerji, tabiat varlıkları, sağlık, yerel yönetimler ile uyum meselesi olup, uyum sağlamak şarttır.

Sadece kurumları ve yöneticileri suçlamak, doğru değildir. Herkese görev düşmekte olup, medya kuruluşları da görev üstlenerek, vatandaşları bilinçlendirecek programlar yapmaktadırlar.

Şiddetli yağışlar, aşırı sıcaklarla birlikte yangınlar ve taşkınlar, devam edecek olup, hangi tedbirleri alacağımızı öğrenmeli, faciaların yaşanmaması için el-ele vererek hareket etmeliyiz.

Bu önemli meselede ülkelerin de ortak hareket ederek tedbirler almaları gerekmektedir.

HAFTANIN SÖZÜ

“Felaketler, amansız öğretmenlerdir.”

Sağlıcakla kalın.

<