İSMAİL SAYGILI

İSMAİL SAYGILI

DEMOKRASİ ERENLERİ

DEMOKRASİ ERENLERİ

Türk toplumu “Anadolu Erenleri” kavramıyla olgusunu biliyor. Ama “Cumhuriyet” ile “Demokrasi” erenleri kavramlarının ya farkında değil. Veya ifade etmiyor.

“Eren” sözcüğü din kaynaklı bir sözcük anlamında kullanılmaktadır. Toplumumuzda bu sözcük, tahta kılıçla Anadolu topraklarının yurt olmasını sağlayan gani yürekli misyonerler için kullanılır. Ki bu kimseler, askeri güç öncesinde bir yabancı ile varıp, büyük hümanizmayla bölgeyi fethe hazırlayan hümanistlerdir.

Anadolu’nun Türkmen yurdu olmasının psikolojik temellerinin atılması gibi; Mustafa Kemal Atatürk ile arkadaşları da; “Cumhuriyet” ve “Demokrasi” temellerini atan çağın “erenleri” olmuştur. Çünkü Kurtuluş Savaşı öncesinde; çökmüş bir imparatorluğun umudunu yitirmiş kullar olan Anadolu halkını “yurttaş” olmaya ve “kurtuluşa” inandırmıştır. Kuşkusuz bu yapılmamış olsaydı, askeri zafer asla gerçekleşmezdi.

Kendilerini padişahın kulu ve malı olarak yaşayagelen insanların, yurttaş kişiliğe ve sultansız kurtuluşa inanarak çağın güçlü ordularına karşı harekete geçmeleri; ancak demokrasi erenlerinin hümanizmasıyla gerçekleşebilirdi. Öyle olmuştur.

Nitekim bu inançlı ayağa kalkış: Anadolu’nun kurtuluşunu gerçekleştirmiştir. Ardından da; bir yangın yerinde küllerinde doğmuş Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yokluk ve yoksulluk koşullarına rağmen kalkındırmıştır. O kadar ki; “zafer” mucizesinden sonra da “ekonomik” mucize gerçekleştirmiştir.

Kurtuluş konusunda olduğu gibi, ekonomik kalkınma konusunda da Demokrasi Erenleri öncü olmuştur. Her şeyden önce yoksul halk gibi yaşayarak, özveride bulunarak, kamucu anlayışlı çalışmayla umutları bilemiş. Yolsuzluk ve miras tamahından uzak durarak inandırıcı olmuşlar. Öylesine ki; örneğin Hz. Peygamber gibi, Türkiye Cumhuriyeti’nin “kurtarıcı ve kurucu lideri” olan Atatürk; ailesine ve yakınlarına bir nohut kadar miras bırakmamakla ilkeli ve faziletli yöneticiliğin nasıl olduğunu da göstermiştir.

*****

Anadolu’nun yurt edinilmesinde Anadolu Erenleri; yangın yerinde dul, yetim ve sakatlarla bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında ise Cumhuriyet Erenleri öncü olmuştur. Daha sonra da, bütün olumsuzluklara rağmen, demokratik laik sosyal hukuk devleti olgusunun gerçekleşmesi için Demokrasi Erenleri ortaya çıkmıştır.

Tunceli Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu, bunlardan biridir.

Fatsa’da Fikri Sönmez, Zara’da Galip Ergut gibi belediye başkanları da Tunceli Belediye Başkanı gibi, her türlü olanaksızlıklara, engellemelere, zalim baskı ve karalamalara rağmen; halk ile el ele olunca kamu hizmetlerinin gerçekleşeceğini örneklediler. En başında, halkın buna inanmasını gerçekleştirdiler. Halk, denetlediği yönetimi, bütün gücüyle destekliyor.

Yedi başlı dev olan vahşi kapitalist anlayışın bütün şimşeklerini üstüne çekme pahasına halkçılık yapılıyor. Heder edilen “68 Kuşağı” hümanizmasının, “kahır ekseriyeti” emekçi olan Türk Halkı’nın topyekün kalkınma gerçekçiliği örnekleniyor.

Hem de “kır şişeyi dön köşeyi” olağan hale getiren anlayışın düşmanlığı pahasına.

Egemen sömürücü anlayış, besleme basınıyla halkın ayılmasını önlemek için her türlü ahlak dışı uygulamayı yapıyor. En çok da, zalime başkaldırı olarak ortaya çıkan din olgusunu istismar ediyor.

Sözlük anlamında sol-sağ kavramlarının çarpıtılması; egemen gücün etkenliğiyle din ile ilişkilendiriliyor. Oysa solculuk, alınteri anlamındadır. Sağcılık ise, zalim ve sömürücü egemen anlamındadır. Çağımızda, emek-sermaye ikilemi olarak görülüyor. Fakat emekçi halk, Muhammedi yoldan sapmayı gerçekleştirerek saltanat kuran Emevi’ye inanma aymazlığını sürdürüyor. Çünkü sermaye; mabetten kışlaya, okuldan aileye kadar her yere girmiş, etkisine almıştır. Üstelik halkın sınıf atlama ihtirası içindeki evlatları da cehennem neonlarının cazibesiyle –baltanın sapı gibi- içinden geldiklerine ihanet etmekten çekinmiyor!

Bu koşullarda iyimser ve umutvar olabilmek için peygamber sabrı gerekiyor.

<