DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK
Seçim bitti. Kazandı kaybetti tartışması halen sürüyor…
Bu gidişle sürecek gibi de görünüyor…
Oysa tartışma son derece yersiz… Demokrasi bilincinin olmadığı en azından aritmetik hesaplamayı bile yapmayı düşünmeyen “entel toplumda” seçim sonuçlarını tartışmak anlamsız.
Neden böyle diyoruz; çünkü, 28 Mayıs seçimlerinin sonuçları ile 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçları aynı.
Yani değişen bir şey yok…
Tıpkı Milletvekili seçimlerinde olduğu gibi. 2018’de Cumhurbaşkanı Erdoğan yüzde 53.59 oy almış…
Yani 28 Mayıs ile aşağı yukarı aynı oranda oy… Bir nebze azalmış gibi görünüyor. Ama bunu dehşetli bir mağlubiyet, bir siyasal ve sosyal değişim habercisi sayabilir miyiz; Elbette hayır..
Yine 2018’de Erdoğan’ın en yakın rakibi Muharrem İnce yüzde 30.64, şimdi hapiste olan Demirtaş 8.40, Meral Akşener 7.29, Temel bey ise 0.89 oy almış..
Bu oyların toplamı yüzde 47.22 ediyor. Burada Kemal Beyin oyu 0.62 oranında artmış. Bu sizce başarımı… Gelecek için umut veren bir projeksiyon mu; Elbette hayır..
Bizde siyaset işte böyle kısır bir döngü içinde tartışılıyor…
Futbol takımı gibi parti tutan seçmen milim yerinden oynamıyor. Futbol fanatizmi gibi şimdi de siyasal fanatizm var. O kadar..
Ama gelin konuyu biraz dağıtalım ve entel dantel bir öykü anlatalım;
Artık siyaset yazmayacağız… Gerek yok gibi görünüyor…
Çünkü ne yapılan analizler ne de ölçümler tutmuyor… Kısaca siyaset arenasında hamam aynı tas aynı tellek aynı…
Gelin konuyu biraz dağıtalım kelalaka entel dantel bir öykü anlatalım;
Ünlü düşünür ve yazar Dostoyevski kalabalık bir toplantıda yaptığı konuşma ve okuduğu şiir nedeniyle Rus Çarı tarafından hapse mahkum edilir ve Sibirya'ya sürülür. Hapis yıllarını “Ölüler Evinden Anılar” isimli kitabında toplar.
Yazar, buradaki hayatından önce halkı, insanları tanıdığını düşündüğünü, ama yanıldığını hapis yıllarında anladığını belirtir. Dostoyevski, ‘kara halk' olarak tanımladığı bu kitleyle karşılaştıktan sonra, insanları çözümlemeye ve iç dünyalarının derinliklerine inmeye başlar.
Sürgünde Dostoyevski, hapishanedeki bir köpekle, insan ilişkileri üzerine gözleme dayalı bir deney yapar.
“Köpeği takibe alır ve yanından geçen her mahkumun onu tekmelediğini gözlemler. İlginç olan şey, köpeğin mahkumlardan kaçmaması ve yanına bir mahkum yaklaştığında eğilerek tekme pozisyonu almasıdır. Köpeğin her yanından geçen her mahkum köpeği tekmelemekte ve köpek buna bir tepki vermemektedir.
Dostoyevski de, bir gün köpeğe yaklaşır ve onun başını okşamaya başlar. Köpek bir süre şaşkın şaşkın ona baktıktan sonra, hızla yanından uzaklaşır ve acı acı havlar.
Önüne gelen mahkumun tekmelediği köpek, o günden sonra nerede Dostoyevski'yi görse ondan kaçar ve ona bir daha asla yaklaşmaz.”
Öykü güzel değil mi?