Çekiyorum… Çeeeektim…
Çok değil, 35-40 yıl öncesine dek her yerde; cami ve adliye önlerinde, kışlalar, askeri birlikler civarında ve hatta kimi işlek caddelerin köşe başlarında rasladığımız alaminüt (şipşak, anında) fotoğrafçılar bugün artık yok.
Onlar çağa direnemediler.
Nasıl direneceklerdi ki bugün neredeyse iki üç yaşındaki bebelerin bile kullandığı mobil telefonların kamerelarına?
O nedenle yenildiler, unutuldular.
Ancak, Çemberlitaş’ta yıllarca kimi zaman gerekli olduğu için kimi zaman da İstanbul hatırası olsun diye dört ayaklı sihirli kutusunun önüne oturanların en iyi suretlerini çeken Foto Nafiz unutulmadı.
Çemberlitaş ve İstanbul’la özdeşleşen Foto Nafiz kim bilir kaç bin kişinin siyah beyaz fotoğrafını çekmişti?
Foto Nafiz, sihirli kutusunun karşısına oturanların en güzel tasvirlerini çekmek için objektifin koruyucu kapağını çıkararak poz süresini saymasından başlayan sanatkârlığı fotoğrafı müşterisine teslim edene dek sürerdi.
Fotoğrafı çekip önce küçücük makinenin altındaki küçücük karanlık odasında arabını yani negatifini dikkatle yıkayıp karta basan, sonra bir kez de negatif fotoğrafın fotoğrafını çekip aynı yıkama işlemini o karta uygulayan Foto Nafiz, fotoğrafları bazen elinde sallayarak kurutup müşterisine teslim ederdi.
Foto Nafiz’in müşterileri arasında İstanbul hatırası çektirmek isteyenlerle askerler çoğunluktaydı.
Nafiz Usta, üstüne bir demet plastik çiçek koyduğu uzunca sehpayı anı fotoğraflarının dekoru olarak kullanırdı. Anı fotoğrafını çekerken arkadaki siyah fonda yazılı Foto Nafiz Çemberlitaş Hatırası yazısının görünmesine mutlaka dikkat ederdi.
Bu dekor önüne oturan askerlerin, gençlerin tasvirlerini çekerken bir ayrıntıya çok önem verirdi Foto Nafiz.
Askerlerin, gençlerin kollarındaki saat mutlaka görünecek.
Anlattıklarım geçmişte kaldı.
O fotoğraf ustası da tıpkı lambalı radoyo tamircileri, naylon çorap örücüleri, gazocağı ve lüks tamircileri gibi çağa yenildi.
Artık Foto Nafiz dört ayaklı makinesi ve elinde düşürmediği yasemin ağızlığındaki sigarasıyla İstanbul’un belleğindedir.