ALİ NAİLİ ERDEM

ALİ NAİLİ ERDEM

BÜYÜYEN BOŞLUK

Vedalar sıklaştı.

Çokça dostlarla, aşinası olduğumuz yüzler Hakk'ın rahmetine kavuştular. Giderek büyüyen bir boşluğun ortasında şükrün selamet limanındayız. Selamlar arada sırada semtimize uğruyor. Muhabbetler Kaf dağlarının arkasına uçuştular.

"Ölüm bir Şeb-i Arûz mu yoksa bir son mu?" suali bir burgu gibi beynimin içinde dönmesini sürdürüyor.

Prof. Dr. Maurice Bucaille, "Bilim metafiziğin sınırlarına kadar geldi.” diyor. Bilinmezlik bitiyor mu, diyerek ümitleniyorum. Ya gerçekten olursa... O güzel insanları ve o sevda dolu simaları bir perdenin arkasından seyreder gibi seyretmemiz gerçekleşirse; o ebedi alemin kapıları açılırsa bu yürek buna dayanır mı dersin mirim...

Buddha "Parçanın bütüne koşmasıdır." demiş. Öyleyse hayat doğumla başlayıp üzerine iki kürek toprak atmakla tamamlanmıyor; yaşam sürüyor. Hem de sonsuza dek...

Bu dünyada yaşamı ölümden ayıran mutluluk arayışıdır diyorum. İyi de bu mutluluk denilen nesne ne ki zaman zaman kaybolup gidiyor?

Bedensel zevkler mi yoksa ruhsal dürtüler mi mutluluğu çağırıyor? Aksi de olabilir mi, kim bilir... Ömrün tamamını tensel zevklerde bulanlar ruhun varlığından habersizdirler. Oysa toprağa verilen bedendir, ruh ölümsüz.

Bu ölümlü dünyada aşkı, sevgiyi, güzelliği, iyiliği, şefkat ve merhameti bilenlerle el sıkışanlar huzuru, güveni ve içtenliği yaşıyorlar. Ve dünya onlarla güzelleşince mutluluk ebedi yaşam iksiri oluyor.

Başarılı yönetimler kötülüklerden arınmış bir müjdeler demetidir gerçekte ve insancıl duygularla bezenmiştir. Tarihin her çağında gönlün sırça bir köşk olduğunu kabul edenler hem etraflarının ve hem de ülkelerinin huzur içinde yaşamasını sağlamışlardır. Dil mi güzel, dilber mi güzel ayrıcalığını "Güzel olan dildir." şekliyle cevaplayanlar çoğaldıkça yıllar keyifle donanmış ve bir nefesten ibaret olan yaşam, akılla gönlün izdivacı sonunda bir içim su olmuştur.

Parlamentoda bunlardan tanıdıklarım oldu. Onlarla aynı yerlerde mutluluğu paylaştım. Ne bağırdılar ne çağırdılar ne de kalp kırdılar.

Bulundukları yerin, halka hizmetin yapıldığı yer olduğunu ve itinayla korunması gerektiğini düşündüler. Küçük hesapların ve kişisel çıkarların peşinde koşmadılar. Ne politikayı çirkinleştirdiler ne de yarasalar gibi yaşadılar. Politikanın zengin olma yeri olmadığı gibi küfrün de mekânı olmadığının terbiyesindeydiler.

Savaşın baltaları yerine, barışın çubuklarını ellerinden bırakmadılar.

Baraj oldular, fabrika oldular, okul oldular; demokrasisiz bir Türkiye olmaz dediler. Egolarını değil halkın isteklerini aklın, ilmin ve teknolojinin süzgeçlerinden geçirerek iktidar kıldılar. Benim partimden önce, benim Türkiye'm dediler. Hurafeleri kovdular. Yobazlığın her çeşidini reddettiler. Oy uğruna her zillete katlananlardan uzak yaşadılar. Ve bir gün mutlak hakikatin çağrısı olunca inançla bağlandıkları meclisin önünde musalla taşında selamlandılar.

Merasimde bulunanlar Yüce Rabbin emirlerine uyarak haklarını gönülden helal ettiler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
ALİ NAİLİ ERDEM Arşivi