ALİ NAİLİ ERDEM

ALİ NAİLİ ERDEM

İNSAN-1

İnsan evrenin en karışık meselesidir.

Bu binlerce yönlü konuyu bir konuşma süresinin içine sıkıştırmanın imkânsızlığı karşısında zamanın müsaadesi ölçüsünde sizlere bir damlacık sunmaya çalışacağım.

Alexis Carrel "insan ki o meçhul" diyor.

Bilim bu meçhulü bütünüyle henüz çözememiştir. Ancak Tanrının yaratması olarak tanımlanan dinsel tez bilimce çürütülmüştür.

Evrim kuramı yaratılış kavramının karşıtı olmuştur. İnsanın varoluşuyla ilgili teoriler var ama Tevrat'taki yaratılış yerine sürekli bir değişim kuramı filozof Anaksimandros (M.Ö.610 546) tarafından öne sürülmüştür. Böylece gerek Tevrat'taki gerekse İncil'deki yaratılışla ilgili kuramlar geçerliliğini kaybetmiştir. Akıl ve bilim dinsel düşüncelerin önüne geçmiştir. Ancak yine efsaneler sürüyor.

Hint efsanesi önce karanlık vardı diyor. Tanrı bu yarattığını beğenmedi ses sadır oldu. Evren sesle güzelleşti demiş. Bir diğer efsane, Tanrılardan biri boşluğa seviyorum diye haykırınca bu ses fezayı tutuşturdu ve çıkan alevlerden güneş, yıldızlar ve dünyamız meydana geldi diyor. Bu efsaneye göre yaratılışın kimyası sevgidir.

Tasavvuf "Tanrı görünmek istedi ve evreni sevgiyle yarattı" diye noktalıyor. Nitekim Tasavvuf şairi "Kendi hüsnün hublar şeklinde peyda eyledin/ Çeşm-i aşktan dönüp sonra temaşa eyledin" mısralarına inancını döküyor.

Bilimsel çalışmalar ise Big Bang, müthiş bir patlamayla evren yaratıldı görüşündedir.

Evren yaratılışındaki bilinmezliğini sürdürürken ilk atamızın dünyamıza nereden geldiği de sır olarak devam ediyor.

Ancak bilimin kesin olarak açıkladığı şey "hiçbir şeyin kendiliğinden oluşmadığı ve hiçbir canlının maddi elemanlardan doğmadığı" gerçeğidir.

Anlaşılan o ki Evrenin temel taşı maddedir. Maddenin temel taşı nedir? Atom mu yoksa elektronlar mı?

Yunus Emre "Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm" mısralarıyla asırlar öncesi yaşanılan gerçeği şiire dökmüştür.

Anlaşılan veya sezilen o ki, Tanrı yaratılmışların bütün nev’ilerini denedikten sonra insanı yaratmış ve yetkilerini ona devretmiştir.

Burada şu suali sormalıyız; İnsan nedir?

İnsanın temel yapısı binlerce yıl önce belirlenmiş, değişip gelişerek bu günkü durumuna gelmiştir.

Evrim süreci içinde bedensel ve ruhsal olarak türlü nitelikler kazanan insan soya çekme ile kendi türüne özgü özellikleri de taşır. Soya çekim ve kalıtım bu özelliklerin sürdürülmesini sağlayan tek yoldur.

Çağımız bilim adamları "Mutlaka ilk insanlar bugünkü insanların düzeyinde değildi. Her hayvan gibi insan da evrimleşme geçirmiştir. Ancak bu evrimleşme maymunun evrimleşerek insana dönüşmesi değildir." demektedirler.

Peki nedir insan?

Bir oyuncak deniliyor bazılarınca. Yürüyen, konuşan bir oyuncak. İpleri kendi elinde değil. Ve devam ederek diyorlar ki "Bu oyuncağın hayatının her anı bir başka yerde çizilmiştir. Ve adeta etten bir kafes olup acizlik içinde çırpınan bir ruhtur."

Kur'an "Hepimiz ve dünyanın her yerinde doğan bebekler Hakka teslimiyetle doğarlar" buyuruyor.

Bir Hadis'de "Adem su ile çamur arasındayken ben Peygamberdim" buyuruyor.

Hadisi Kutsi "Bu alemi senin için yarattım." diyerek noktalıyor. Doğu düşünce sistemleri içinde yer alan Buda "Yok ol ki var olasın" diye yakarıyor. "Sen parçasın bir an önce bütüne koş" diye sesleniyor.

Bu görüş Konfüçyüs'te aksidir.

Hindistan'ın kutsal kitapları Upanişatlar "Sen Tanrısın" haykırışındadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
ALİ NAİLİ ERDEM Arşivi