BİR TUTAM OTUN İÇİ..
Yüreğimizin sesiyle kendinizi gözden geçirmeyi hiç denediniz mi? Stres düzeyiniz yükselmişse haftadan bir kez kendinizi sorgulayınız. Yapmanız gereken ilk şey bezginliklerinizi bir kenara bırakarak gevşeyin.. Önce, yüzünüzde bedeninizle hiç ilgilenmeyiniz. Çünkü, bunlar sürekli biçim değiştirir. Yaşa bağlı olarak bunları frenleyemezsiniz.
Size tuhaf gelebilir ama, çevrenizde hüküm süren bir değişim yasası vardır. Buna göre kimsenin yarına ait bir güvencesi yoktur. Kasaptaki etin, manavdaki sebzelerin, gıda maddelerinin, tekstil ürünlerinin fiyatları geriye saymaz. Ekmeğin dirhemi düşürülerek gizli zam yapıldığı gizlenemez. En başta sırıtan da budur. Halk bu pişkinliğe alıştırıldığı için tepkisini pek ortaya koymaz. Hepimiz, ekonominin çarklarına takılıp, ayarlı ayarsız dönmeye başlarız.
Sabır, mevcut yaşamı kabullenme tesellisidir.
Ama, çevrenizde kaç sabırlı insan bulabilirsiniz? Sabıra sığındıkça, büyük ihtimalle insanın yaşamını değiştirme olanakları da hep başka bir bahara kalır.. Sorunları “acil durumlar” gibi görme huyundan vazgeçemezsek ürkütücü ve acıklı duruma düşeriz..
Şimdi, şöyle de düşünebilirsiniz.. Uyanık, cin fikirliler, bu saydıklarımızın hiç birini umursamazlar.. İyi ve kötünün, keyif ve acının rotasında karakter kırılmalarına maruz kalmazlar.. Tembel talebenin kopya ile sınıf atlaması gibi bir his uyandırırlar. Onlar, yaşarken kendi cenazelerine katıldıklarını görmeyecek kadar kör ve sağırdırlar. Buna benzeyen insanların dürüstler üzerindeki baskıları, sosyal tabanda çoğalmaktadır.
Toplumsal yaşamın, insan farklılıkları üzerindeki tasfiye süreci gizli işler. Sabıra dayanıklı olanlar, yaşamın nimetlerini hoyratça parselleyen “cin fikirlilerin” sonuç akıbetlerini zaman içinde görebilirler.
Sessiz zaman herşeye muktedirdir. Tavsiyemiz, yüreğimizi inanmadığımız insanlara açmamayı hatırlatmaktadır..
Tanımadığınız insanların gözlerine bakmak, hangi seçenekleri kullanacağınız hakkında sizlere fikir verebilir.
Okurlarımıza, yazılarımda önce karşınızdakileri anlamaya çalışın fikirleri üzerinde uyarıcı bilgiler veriyorum. Burada, hemen bir gerçeği de hatırlatmalıyım:
“Nasihat kış güneşidir, aydınlatır, ısıtmaz..”
Kendinizi, fırtına, kasırga çıktığında tartmayı denerseniz akıbetinize “mıknatıs” uzatmış olursunuz..
İletişim biçimi, medyamızın bir kanadında “kış güneşi” gibi işletilmektedir.
Toplumsal düzeyde gülünç gerekçelere maruz kalmamak için bilge kişiliklere erişmeyi deneyin. Aksi takdirde olayların akışına kapılır, “cin çarpmış” hale düşersiniz..
BİR ATASÖZÜMÜZ: San’at, sırrını bilenler için bir tutam otun içinde saklıdır. Bu sırrı bilmeyenler onu bir dağın altında gizli sanırlar..”