BİR SEÇİMİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ (1)
Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılında yapılacak seçim; sonucu itibarıyla Türkiye’nin çağdaşlığa bakan yüzünü gösterecekti. Bu nedenle bugüne kadar yapılan seçimlerin en önemlisi olacaktı.
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiği günden itibaren, “demokratik laik hukuk” sistemini değiştireceği genel bir kuşku yaratmıştı. Parti yöneticilerinin söylemleri de bu kaygıyı arttırıyordu. Nitekim Genel Başkanı; “demokrasi bir tramvaydır, binersin; istediğin durağa varınca ineceksin” demişti. Ardından da kendi tabanına, özellikle Laik Cumhuriyet’ten rahatsız çevrelere; “kininize sahip çıkın” diye ajitasyon yaptı.
Fetullah Cemaatı ile yapılan koalisyonla Cumhuriyet’in temelleri oyuldu. Kazanımları yok edildi. Düzenlenen “kumpaslar” ile önce laik hukuk sistemi koruyucusu olan Atatürkçü Ordu kadroları tasfiye edilmeye başlandı. Okullarda öğrenci andı, tabelalarda “T.C.” yazıları, duvarlarda Atatürk resimleri kaldırıldı. Meslek okullarından biri olan İmam Hatip okulları “arka bahçe” haline getirildi. Diyanet Teşkilatı ile mabetler, partinin propaganda aygıtları haline getirildi. Türkiye, hain darbe aşamasına getirildi. Bundan istifadeyle de rejim değiştirildi. “Atı alan Üsküdar’ı geçti” emrivaki referandumla “tek adam” sistemi olan “cumhurbaşkanlık sistemi” yürürlüğe kondu. Bakanlar, birer memur konumuna düşürldü; milletvekillerini önemseyen görevliler topluluğu halini aldı. TBMM baypas edildi; KHK ile yasama görevi ifa edildi. “Kuvvetler ayrılığı (yasama- yürütme, yargı)” ile Merkez Bankası özerkliği sona erdi. TBMM bütçeyi onaylama ve denetleme olanaklarını yitirdi.
Devletin her türlü gücü ve olanağı “tek kişilik irade” elinde toplandı. Enflasyonun piyasaları yangın yerine çevirdiği bir dönemde; iktidar mensupları halkın içine çıkamaz duruma düştü. Ama Ramazan ayının iftar sofraları ile camiler istismar edilmeye başlandı. Bu yolla deprem acıları da, enflasyon bunalımı da unutturuldu. Yandaşlar “kinine sahip” oldu.
Bilimsel teorilerin izah edemeyeceği bir sonuç ortaya çıktı. Halkın mutfağı yandıkça, duyulan acı din sargısına sarılanarak giderildi.
Muhalefet bloku; bunu da “diploma” ve “üçüncü kez” durumları gibi es geçti!
*****
Oysa tüm veriler, başta anketler; “abbas yolcu” diyordu. Güçlü Meclis istemine geçileceği umutları yükselmişti. Hatta hükümetin yaman bakanı (S. Soylu); Türkiye’de anket mafyası vardır. Bekir Ağırdır Türkiye’ye operasyon çekiyor. Bu adam uluslararası sistemin Türkiye’deki etki ajanıdır” suçlamasında bulundu. Bu bile hükümetin seçim sonucundan duyduğu kaygıyı gösteriyordu. Çünkü anketleri ilk günden itibaren en çok yapan ve bu yolla algı yaratan kendileriydi.
14 Mayıs 1950 tarihinde yapılan seçimden bu güne kadar seçimleri hep sağ partiler kazanmıştı. Yirmi yıllık AKP iktidarı karşısında “ittifak” kurmayı başaran “Altılı Masa;” hükümeti telaşa düşürmüştü. Seçimin kaybedileceği sendromu içinde iktidar partisi lideriyle yöneticilerinin agresifliği arttı.
Altılı Masa ittifakının lokomotifi; Atatürk’ün sosyal demokrat partisiydi. Sosyal demokrat oy durumu ise, bugüne kadar iktidar olma ölçüsüne ulaşmamıştı. Nitekim 1950 seçiminde yüzde 40.9, 1954 seçiminde yüzde 35.3, 1957 seçiminde yüzde 41.1, 1961 seçiminde yüzde 36.7, 1965 seçiminde yüzde 31.7, 1969 seçiminde yüzde 30.1, 1973 seçiminde 39.7, 1977 seçiminde yüzde 43.8, 1983 seçiminde 30.5, 1987 seçiminde 33.3, 1991 seçiminde yüzde 32.4, 1995 seçiminde yüzde 29.7, 1999 seçiminde yüzde 37.8, 2002 seçiminde yüzde 24.2, 2007 seçiminde yüzde 21.7, 2011 seçiminde 28.1, 2015 Haziran seçiminde yüzde 26.4, aynı yılın Kasım’ında tekrarlanan seçimde 25.3, 2018 seçiminde yüzde 22.7 oranında kalmıştı. Bir araya gelerek Altılı Masa kuran partilerin; bu oranı değiştireği umutlarını yükseltti. Anketler de bu umudu doğruluyordu.
Demokratik laik hukuk sistemini yaşatmak, TBMM’ini etkin kılmak ve demokratik hukuk devletinin kuvvetler ayrılığını güçlendirmek amaçlı ittifak; çağdaş demokrasi umutlarını yeşertti.
Fakat Cumhurbaşkanı’nın Anayasa’ya aykırı olarak 3. kez aday olması; Haziran ayında yapılması gereken seçimin 14 Mayıs’ta yapılmasının “erken seçim” sayılması, kamu yöneticisi olan bakanların istifa etmeden aday olmaları, devletin bütün olanaklarını kullanarak seçim kampanyası yürütmesi vb aykırı durumlar karşısında muhalefet edilgin kalınca; yeşeren umutlar kurumaya dönüştü. Buna Ramazan ayının iftar sofraları ile camilerde yapılan iktidar propagandası da eklenince; Altılı Masa emeklerinin boşa gitme koşulları ortaya çıktı.
Muhaliflerini “terör örgütleri destekliyor” diye suçlayan iktidar lideri; eski muhatabı örgüt yerine Allah-u ekber” diyerek baş kesen daha tehlikeli bir terör örgütünün iltisaklı olduğu parti dahil, “Beşli” olarak ittifak etti, koalisyon kurdu. İktidar olanaklarını ve devleti de yanına olarak; orantısız güç ve insafsız bir karalama ile seçimi lehine çevirdi.
Eğer bütün bunlara rağmen “demokratik bir seçim gerçekleşti” denmesi olanaklıysa; iktidarda olanlar “yine kazandı” denecektir.
Galip lider, seçim kazanma duygusunu taraftarlarıyla paylaşan bir konuşma yaptı. Seçim sürecindeki muhalefeti aşağılayan ve hakaret eden dili yineledi. On ay sonraki yerel seçimi hedef olarak gösterdi. Bu hal, bir fıkrayı getirdi aynıma: Köyün birinde Alican Ağa diye hitap edilen yaşlı bir amca var. Sofra seven biri. Hangi evde misafir varsa, oradaki başköşede olurdu. Akranları sofrada hep takılır: “Alican ağa bir lokmayı ağzına götürdüğünde diğer lokmayı belliyor” der, gülerlerdi. Çünkü Alican Ağa, askerde nöbetteyken tüfeği tutan eli donmuş; parmaklar tersine dönmüş. El ağza giderken parmaklar aksini gösteriyordu.