BİR KEDİ HIKAYESI... (2)
Bazı insanlar yaklaşan 3.dünya savaşından, mahalli seçimlerimizdeki hırsızlıklardan , hayırsız evlattan, nankör karıdan, artan sebze meyve fiyatlarından, tanzim satış çadırlarındaki patates, soğan kuyruklarından konuşsa da , bazı insanlar da, ek olarak bazı insan ve hayvanlar için endişelenmeye , ağlamaya, gözyaşı dökmeye devam ediyorlar.
Hayvan severlerimiz hislenip hislenip gözyaşı dökmeye dursun ,kimi eli kanlı bazı hayvanlar ise binlerce silah, ton mühimmat yığıp, füze , roket yığıp , onlarca savaş gemisiyle güney sınırlarımıza , doğu Akdeniz'e konuşlanmaya devam ediyor.
Bu durumdan hepimizin yaşamaya iştahımız kaçmıştır. Bir durgunluk var. Birbirimize boş gözlerle bakıyoruz. Ne kadar efendi olsak, karınca ezmesek, evlerimizde kedi, köpek, akvaryumlarda balık beslesek de bir boşluk var üzerimizde.
Kendini kalem erbabından sayan kimi emekliler de bu hayvanatı vesile edip okunmayacağını bile bile anlamsız bazı karalamalar yapıyorlar !..
Mesela dün laf olsun diye Dün gece not etmişim, bir kâğıt parçasına “ Bir sfenk gibi oturuyordu" diye yazmışım.
Dün...
Dün akşam beş sularında, kimi evine giderken, kimi evinden çıkarken, kimi dolmuşa binerken , kimi dolmuştan inerken , kimi fırın önünde Ramazan pidesi kuyruğunda beklerken, boynu tasmalı bakımlı cins cins köpekler ağaç diplerine işeyerek takipçilerine kartvizitlerini bırakırken; kedilerden tuhaf kara bir kedi Dönerci Hasan'in az ilerisindeki bankmatiğin önünde , içi tepeleme dolu yem çanağı , bir sfenk gibi vakur ve çevreye mütehakkim ; oturmuş, kıpırdamaksızın boş gözlerle boş bir noktaya bakıyordu. Hastaydı. Hem de çok hasta...
Tüyleri toz toprak içinde, karın boşluğundan itibaren üzerinden bir kamyon geçmiş gibi yamyassı olmuştu...
Zavallının hamile olduğu yolunda yorumlar cılız yorumlar bulunsa da hastalık ihtimali daha baskın bulunmaktadır.
Hayat önünden geçip giderken yufka yürekli bir genç kız daha fazla sabredemedi, hasta kedinin önünde durup belediyenin “ Minik Dostlar" kliniğine telefon edip hasta kedinin bulunduğu mevkiyi bildirdi. Minik Dostlar elemanı "Sahadayım, yirmi dakikaya kadar oradayım" dedi.
Genç kız , zavallı kediyi en son namazgahtaki karton kedi kulübeleri önünde görmüştü.
Evine gidip yirmi dakika sonra döndüğünde “elemanı” elinde kedi kafesiyle namazgahta kediyi ararken gördü. Kulübeye doğru koştu. Kulübe civarında kedi medi yoktu. Naçar ellerini açıp ağlamaklı bir sesle ; “ yok, yok! " dedi .
O sırada, canlı kanlı bakımlı , hareketli , burunlarından ateş soluyan tasmalı köpekler de kulübe civarına gelip olaya dahil oldular.
Kediyi yerinde durmayan hopur hopur eden bu köpekler ürkütüp kaçırmış olmalıydı.
Belediyenin elemanı, genç kıza “ keşke bir kutuya koysaydınız" dedi.
Adam “ Kusura bakmayın, kör bir kedinin peşindeyim. Gitmek zorundayım. Bulursanız bir kutuya koyup beni arayın" dedi.
Akşam ezani okunup karanlık bastırmaya başlayınca genç kız, bir karton kutu alıp namazgahtaki kulübelere doğru gitti. Cep telefonunun fenerini yaktı.
Kara kedi sırtüstü düşmüş bir Sfenk gibiydi. Kıpırtısız nefessizdi...
Bindokuzyüzondokuz senesinin mayıs ayının on beşinci günü başlayan işbu hikaye, devrisi gün sahur saatinde bitmiş bulunuyor..
---
(*) Ünlü bir tablo