CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

BİR KEDİ HIKAYESI... (2)

Bazı insanlar yaklaşan 3.dünya savaşından, mahalli seçimlerimizdeki hırsızlıklardan , hayırsız  evlattan, nankör karıdan,  artan sebze meyve fiyatlarından, tanzim satış  çadırlarındaki patates, soğan kuyruklarından konuşsa da , bazı insanlar da, ek olarak bazı insan ve hayvanlar için endişelenmeye ,  ağlamaya, gözyaşı dökmeye  devam ediyorlar. 

Hayvan severlerimiz  hislenip hislenip gözyaşı dökmeye dursun ,kimi eli kanlı bazı hayvanlar  ise binlerce silah,  ton mühimmat yığıp, füze , roket  yığıp ,  onlarca savaş gemisiyle  güney sınırlarımıza , doğu Akdeniz'e  konuşlanmaya devam ediyor. 

Bu durumdan hepimizin yaşamaya iştahımız kaçmıştır. Bir durgunluk var. Birbirimize boş gözlerle bakıyoruz. Ne kadar efendi olsak, karınca ezmesek, evlerimizde  kedi,  köpek, akvaryumlarda balık beslesek de bir boşluk var üzerimizde.

Kendini kalem erbabından sayan kimi emekliler de bu hayvanatı vesile edip  okunmayacağını bile  bile  anlamsız  bazı karalamalar yapıyorlar !.. 

Mesela dün laf olsun diye Dün gece not etmişim, bir kâğıt parçasına  “ Bir sfenk gibi oturuyordu" diye yazmışım. 

Dün...

Dün akşam beş sularında, kimi evine giderken, kimi evinden çıkarken, kimi dolmuşa binerken , kimi dolmuştan inerken , kimi fırın önünde  Ramazan pidesi kuyruğunda beklerken, boynu tasmalı bakımlı cins cins köpekler ağaç diplerine işeyerek takipçilerine kartvizitlerini bırakırken; kedilerden tuhaf kara  bir kedi Dönerci Hasan'in az ilerisindeki bankmatiğin önünde ,  içi tepeleme dolu yem çanağı , bir sfenk  gibi vakur ve çevreye  mütehakkim ; oturmuş, kıpırdamaksızın  boş gözlerle boş bir noktaya  bakıyordu. Hastaydı. Hem de çok hasta... 

Tüyleri toz toprak içinde, karın boşluğundan itibaren üzerinden bir kamyon geçmiş gibi yamyassı olmuştu... 

Zavallının hamile olduğu yolunda yorumlar cılız yorumlar bulunsa da hastalık ihtimali daha baskın bulunmaktadır. 

Hayat önünden geçip  giderken yufka yürekli bir genç kız  daha fazla sabredemedi, hasta kedinin önünde durup  belediyenin “ Minik Dostlar" kliniğine telefon edip hasta kedinin bulunduğu mevkiyi bildirdi. Minik Dostlar elemanı "Sahadayım, yirmi dakikaya kadar oradayım" dedi. 

Genç kız , zavallı kediyi en son  namazgahtaki karton kedi kulübeleri önünde görmüştü. 

Evine gidip yirmi dakika sonra döndüğünde “elemanı” elinde kedi  kafesiyle namazgahta kediyi ararken gördü. Kulübeye doğru koştu. Kulübe civarında kedi medi yoktu. Naçar ellerini açıp ağlamaklı bir sesle ; “ yok, yok! " dedi .

O sırada,  canlı kanlı bakımlı , hareketli , burunlarından ateş soluyan tasmalı köpekler de kulübe civarına gelip olaya dahil  oldular.

Kediyi yerinde durmayan hopur hopur eden bu  köpekler ürkütüp kaçırmış olmalıydı. 

Belediyenin elemanı, genç kıza “ keşke bir kutuya koysaydınız" dedi. 

Adam  “ Kusura bakmayın, kör bir kedinin peşindeyim. Gitmek zorundayım. Bulursanız bir kutuya koyup beni arayın" dedi. 

Akşam ezani okunup karanlık bastırmaya başlayınca genç kız, bir karton kutu alıp  namazgahtaki kulübelere doğru gitti. Cep telefonunun fenerini yaktı. 

Kara kedi sırtüstü düşmüş bir  Sfenk gibiydi.  Kıpırtısız nefessizdi...

Bindokuzyüzondokuz senesinin  mayıs ayının on beşinci günü başlayan işbu  hikaye,  devrisi gün   sahur saatinde  bitmiş bulunuyor..

---

(*) Ünlü bir tablo

<