Bir dostun ardından…
Milletimizin ve ülkemizin mümtaz bir ferdini daha Tanrı'nın rahmetine verdik.
Bir İstanbul Beyefendisi olan Haluk Sanver, erken yaşta aramızdan ayrıldı.
Haluk Sanver, hayatını milletine ve memleketine hizmet ederek geçiren uygar ve çağdaş bir insandı. Kısa ama özlü söyleşilerimizde kaybolan kültür değerlerimizi anlama idrakimiz her zaman örtüşmüştü.
Kendisi gibi bir İstanbul asili olan eşiyle büyük bir uyum içinde cemiyet hayatımızın vazgeçilmezlerinden olan Haluk Sanver, şahsi hayatında yüceliğine yakışan bir tevazu sahibiydi.
Sadeliğin ve vefanın güzelliklerini çevresine sunarak yaşadı.
Ben bu yazımda O'nun bana göre kişiliğinin bir yansıması olan yuvasından bahsedeceğim.
Zira O, parçalanmamış bir Türk evinde yaşadı.
Gençler merak edebilirler!
Ne demek parçalanmamış bir Türk evi?
Günümüzde aileler apartman dairelerine istiflenerek yaşamlarını sürdürmektedirler. Dolayısıyla klasik Türk evinin sahip olduğu özellikler kaybolmaktadır. Artık aile küçülmüştür. Evlerin bahçeleri yok olmuştur. Çocuğu sokağa, ihtiyarı ev dışına itilmiştir. Oysa Haluk Sanver ve muhterem eşi Ebru Hanımefendi, geçmişin izlerini taşıyan seçkin bir kültürün ve estetiğin sergilendiği, şaşaa ve ihtişamdan uzak sade mizaçlı bir Türk evinde hayatlarını sürdürmeyi seçmişlerdi.
Bu kişilikli mekanın duvarlarında Balkanların motif ve çizgileriyle Türk'ün renk ahengi yaşamaktadır. Bahçesinde tarihe tanıklık etmiş ağaçların gölgesindeki havuzun suları, bizi Boğaziçi'nin mavi dalgalarına Manastır'ın, Resne'nin serinliğine taşımaktadır.
Bu güzel ve huzurlu Türk evinde ebedi hayata intikal eden Haluk Sanver'in muhterem Eşi'nin ve değerli evlatlarının haklı ve büyük kederlerini paylaşırken geride bıraktıklarına en büyük teselli, renkli ve sesli bir ömür sürmesiydi.
Evet, renkli ve sesli yaşadı. Renkli ve sesli öldü.