Bilebilmek
Bilemeyiz. Beş duyu organımızın beynimize taşıdığı algılar, intibalar, haberler, hareket kırıntıları olmasa bilemeyiz. Fakat tam da böyle denilemez. Bir tek duyu organı ile alınan intiba sezgi denilen beş duyu dışında kalan bir yetenek ile tamamlanır. Adamın biri gelir, size bir şeyler anlatır. Onun hal ve tavırları gözünüz ve kulağınızla algıladığınız kadarıyla yetinmezsiniz. Bir de bakarsınız ki, içinizde, zihninizde, beyninizde bir başka başka bilgi oluşur. Adeta bir destek paketini hazır bulursunuz. Bu çok tehlikeli bir pakettir. Sezgi de olabilir, zan da. Sezgi ise çok kıymetli bir destek paketidir, ama zansa çok tehlikeli. Zandan kaçınmamız emrediliyor.
Xxxx
Karşımızdaki kişi öyle şeyler anlatır ki, ağzından bal damlıyor der gören. Herkes de onu çok sever o an. Fakat sizin gözleriniz onu seyrederken, içgözünüz, derinlerdeki bakışınız, gönül gözünüz, beyin gözünüz, özetle batın gözünüz o adamın, insanın, hanımın, her kim ise, ortaya koyduğundan başka biri olduğunu hissedersiniz. Ama bunu söylemek, açıklamak için görünürde delil yoktur, işaret yoktur, başkalarına da gösterecek somut gösterge yoktur. Kendinize de hayret edersiniz. Görünürde aksini düşünmek için bir kanıt, belirti, olmadığı halde, neden bu kişi hakkında olumlu düşüncem oluşmuyor. Neden içimde bir şüphe var diye kendi kendine sorar insan. İşte buna sezgi deniliyor.
Xxxx
Sezgi insanı yanıltmaz. Dikkat çeker, teyakkuz hali verir. Hep dikkatli olmaya, onun öyle göründüğü gibi olmayacağı konusunda uyarır, ikaz eder. Sezgi hayret ve acabalarda bırakır insanı. İşte tam da zan ile ayrıldığı nokta burasıdır. Sezgi hüküm vermekten çok, bekleyelim,görelim uygulamasıdır. Zan acımasızdır. Hüküm verir. Etraflıca incelemediği, bir çok bilgi ile desteklenmediği halde, tahminlerle, o öyledir, bu da böyledir diyerek bir hükme varır. Yeterli bilgi olmadan verilen her hüküm eksiktir ve yanlıştır. Zandan kaçınılması bu yüzden emredilmiş olabilir.
Bilgilenmekte doyumsuz, acelesiz olmakta büyük fayda var. Hüküm vermekten de mümkün olduğunca uzak durmak gerek. Hüküm verdikten sonra infaz kaçınılmaz olur. Zan, bütün bunların tersini yapar. Bilgi, belge, kanıt, vesika, delil, işaret, iz, belirti, emare olmadığı ya da yeterli olmadığı halde, hüküm verir. Zan çok tehlikelidir.
Xxxx
Ama hayat ne yazık ki sezgilerden çok zanlarla yaşanır. Bilemeyiz. Her şeyi tam olarak, künhüne vakıf olarak bilemeyiz. İşin kötü tarafı bilemediğimizi de bilmeyiz. Bir konuda bir makale, bir kitap okudu mu insan, bir açık oturum dinledi mi o konuyu bildiğine inanır. Bilmek o kadar kolay olsaydı, cehalet bu denli kalıcı ve sarmalayıcı olamazdı.
Tahmin ederek sürer hayat. Ama tahminler ilim haline getirilmiştir. Başkasından duyulan ile, başkalarının kanaat ve hükümleriyle öğrenmiş sayar insna kendini.
Tıp kitapları, mühendislik kitapları başka ilim dallarında deneyler yapıldığından ve sonuçlarından söz edilir. O deneyi kimse tekrar kendisi yapmaz. Bulguların orada söylendiği gibi olup-olmadığı da araştırılmaz. Ona inanılır. Doğru ve kesin bir bulgu olarak kabul edilir. Her alanda böyledir. İnsanlığın ortak zekeası da böyle oluşur. Kimse kimsenin bulgusuna inanmasa, herkes her şeyi yeniden tecrübe etmeye kalksaydı, insanlığın ortak ilmi birikimi oluşmazdı.
Xxxx
Tahminlerle, zanlarla, sınırlı, eksik bilgilerle, acımasızca verilen hükümlerle hayat sürer gider bir süre. Hayat hep sürer gider de hayatın hayat verdiği canlılar, zihayatlar değişir. Hayat Allah ü Teala’nın zati sıfatıdır ve bakıidir. Ama hayata dahil olup hariç kalanlar fanidirler.
Xxxx
Bilebilsek, eşyanın, olayların, vakaların, hadiselerin iç yüzünü, künhünü bilebilsek. Gönül gözü açık olanlardan söz edilir. Ne yazık ki onlar da her şeyi göremez. Onlara milyarlarca olaydan, oluştan bir ikisi hakkında küçük ipuçları verilir. O kadar. Hayatın içindeki her kıpırtının, kımıldayışın sebebi, maksadı, aslı, esası nedir, bir bilebilsek.
Zamana ve mekeana hapsedilmiş insan beyni, aklı, zekeası, düşünme, tefekkür yeteneği ne yazık ki zanlarla, tahminlerle, acele verilmiş hükümlerle dopdoludur.
Cehaletin zifiri karanlığında beş duyu organı ile taşınan duyumlar, sezgi ile beslenen bilgiler zan ile karartılıyor ve kirletiliyor.
Düşünce hayatımızda zandan çok sezgi olsaydı umulur ki hayat daha az zulme şahit olurdu.
Her zalimin, her zulmün dayanağı zanlardır. Zandan uzak durulması emredilmişse sebebini anlamak gerek.