'Ben bunu nasıl yaptım?
‘İslam kardeşliği karındaşlıktan ileridir. Allah sevgisiyle bir araya gelmeli insanlar. Sui zanna meydan vermemek gerek. Ama kimsenin saçıyla, bıyığıyla sigarasıyla da uğraşmamak gerek. Mehmet Zahit Kotku Ferideddin Attar’dan tercüme yapmıştı. Orada da Ferideddin Atar aynı şeyi tavsiye ediyor. Allah sevgisi insanları bir araya getirdiğinde o insanların ayıplarıyla uğraşmamak gerek. Ama kişi de başkalarını suizanna sevk edecek hallerden uzak durmalı.’
Xxxx
Bazan insanlar hiç yapmayacakları bir hali yaparlar, yaşarlar. Cenabı Hak önce o kulunun aklını alır, sonra o kul o hali yaşar. Aklı başına geldiğinde ‘Ben bunu nasıl yaptım’ diye şaşırır. Mevla’nın kaderi hükmünü icra edecek. Sakın bu hal niye başıma geldi demeyiniz. O hal kaderde varsa başınıza gelecek. Aklınızla şuurunuzla değilse bile yaşayacaksınız. Başa gelen her hal için, yaşanan her hal için Allah’dan bilip hamdetmek lazım.
Xxxx
Keabe’ye gidilmiş. Yüksekte büyük bir put var. Hazreti Peygamber Aleyhisselam,
-Ya Ali omuzlarıma bas ve şu putu devir, diyor. Hazreti Ali Rasıyallahu Anh, hicap ediyor. ‘Peygamberin omzuna nasıl basarım’ diye. Hazreti peygamber,
- ‘Ya Ali sen beni taşıyamazsın, onun için, diyerek onu hicabından uzaklaştırıyor.
Xxxx
Kanlıca’da bir zat vardı. Kerim Dineri. Zihni bey ona gidip gelir, çok zaman yanından ayrılmazdı.Bir gün, dedim, Zihni adam vefat etti, yeri cennet olsun. Kerim Dineri. İdi adı. Sen hiç yanından ayrılmadın. Bu adamdan ne aldın, sana ne öğretti? Bir mektubu varsa bilelim, bir risalesi varsa okuyalım, faydalanalım. Zihni dedi ki, bir tek bir ayeti kerimenin anlamını tekrarlardı. Allah görüyor, Allah işitiyor, Allah biliyor. Devamlı bize bunu söylerdi. Başka bir şey söylemezdi.
Dedim Zihni bey tamam. Daha başka ders ne olsun! Sen Allah’ı böyle bildikten sonra dersini almışsın. Daha ne olsun dedim.
Zihni bey anlattı. O zatın bir huyu varmış. Para verir, bazı gıda maddeleri aldırmak isterdi, ama sıkı sıkıya tembihlerdi. Kanlıca’dan almayın diye. Üsküdar’dan gidin alın, gelin dermiş.
Kerim Dineri kendisine muayene olmak için gelenlerin hepsini kabul etmezdi. Gelenlere bakar, kimine sen git, kimine sen kal derdi.
Xxxx
Bir de 1948-1957 arası. Şehremini’de bir doktor Nasır vardı. Gazetelere haber olarak intikal ederdi kimi zaman. Onun bahçe içinde bir evi vardı. Evine yakın bir cami ve benzinci vardı. Nasır az sakallıydı. Bahçe içindeki evde o adamı ziyaret edenler kuyruğa girerdi. Hiç kimseden de bir kuruş bile almazdı. Efendim reçeteyi yazardı, muayene eder gönderirdi. Kendisiyle bizzat tanışmadım ama manzarayı gözlemledim. O semtin meşhur bir adamıydı.
Xxxx
Lokman muayenehanesine gelir ki yatakta bir hasta yatıyor, karnı şişmiş, hasta bakıcı da ondan öğrendiği üzere hastanın şiş karnına bastırarak gazını çıkarmaya çalışıyor. Lokman Hekim hastanın vaziyetine bir bakmış. Hasta bakıcısına sen çekil bakalım diyerek eline bir sopa almış ve adamın karnına vurmaya başlamış. Şişlik geçmiş. Bazı insanların tedavi ederken bu kalsın-bu girsin demesini böyle anlamak lazım. Her hastanın durumu kendine aittir. Tedavi edecek kişi de onlardan faydalı olabileceğini alı koyup tedavi etmesi, faydalı olamayacağını düşündüğü kişilerin de tedavisni kabul etmemesi böyle bir şey olmalı.