BAŞAR TÜRKİYE
Sevgili dostlar, Türkiye Dünya’nın kuzey yarım küresinin orta kuşağında, Asya ile Avrupa’nın güneyde geçiş noktasını ve bağlantısını oluşturan büyük bir yarımada ve aynı zamanda deprem oluşumuna müsait bir coğrafi konum oluşturmaktadır.
Tespit edilebilen fay hatlarının Orta Anadolu’yu kapsamayarak kuzey ve güneyinde oluştuğu gözlemlense dahi bütün Türkiye’nin depremlerden etkilenmek riskiyle karşı karşıya olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Tarihsel kayıtlar her ne kadar 4.000 ila 13.000 insanın öldüğü 10.Eylül.1509 da meydana gelen İstanbul depremini gösterse bile, elbette dünyanın oluşumundan bu yana Anadolu’da sayısız depremin olduğunu söyleyebiliriz. Yani bunca yıldır var olan ve yaşantımızı ona göre düzenlememiz gereken bir doğa olayıyla her an karşı karşıyayız.
Bunun ne anlama geldiğini, ortalama 7.9 büyüklüğünde depremlerde bile 8 – 10 insanın ölümü ve neredeyse hemen bütün binaların yıkılmadan ayakta kaldığı Japonya’ya bakarak ya da 7.7 büyüklüğündeki depremlerde taş taş üstünde kalmamacasına binlerce binanın yıkılıp 40.000 – 50.000 insanın öldüğü Türkiye’ye bakarak anlayabiliriz..
Ülkemizin içinde bulunduğu gerçeğe perspektif açıdan bakmamızın ele alınmasındaki yanlışlıklar ve eksiklikleri yansıtan görüntüler Dünya ülkelerinin televizyon ekranlarını günlerden beri meşgul etmekte.. Ve de her yüreği, vicdanı yaralamakta..
1939 Erzincan Depremi, arada meydana gelen pek çok diğer depremlerle birlikte 1999 Gölcük Depreminden ders almamış olmak, ihmalkarlık ve sorumsuzluk Kahramanmaraş Depremindeki acı bilançonun ülke tarihindeki en büyük felaket olarak kayıtlara geçmesine neden oldu.
Değerli okurlar, ben şehir planlamacısı, deprem uzmanı ya da inşaat mühendisi değilim. O nedenle bu konularda ahkam kesmek ya da yol göstermek yetkisini kendimde görmem mümkün değil. Ancak bütün bu işlerin eninde sonunda parayla ilgisi olduğunu bilmek için de uzman olmaya gerek yoktur. Dolayısıyla bundan böyle, Türkiye’de köylerle birlikte bütün binaların tam anlamıyla depreme dayanıklı olarak yapılıncaya kadar her yardım toplama organizasyonunun ve kaynakların büyük bölümünün artık bu işe yönelik olarak ele alınmasını zorunlu kılmaktadır.
“ ZOR “ kelimesini lügatinden ve hayatından çıkarıp bütün enerjisini birincil olarak bu konuya kanalize eden Türkiye’nin 4 – 5 yıllık zorlu ve özveriyle yapılacak bir çalışma sonucunda deprem kabusunu gündeminden çıkarması kesinlikle mümkün olur.
İçinde yaşadığımız 21. Yüzyılda Türkiye azim, çalışmak ve hırs ile hedef koyarak şu andaki görüntüleri unutturup bütün Dünyaya kendisini ispatlamak zorundadır.
Türkiye’ye yakışan budur..
Başarmak zorundayız…
Esen kalın.
NOT:
06.Şubat.2023 günü kaleme aldığım ve 07.Şubat.2023 tarihinde yayımlanan DEPREM 7.4 başlıklı yazımda ilk gelen bilgilere göre deprem büyüklüğünün 7.4 olduğu açıklanmış ancak daha sonra 7.7 ve 7.6 olarak revize edilmiştir.
Düzeltir, okuyucularımdan özür dilerim.