CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

BALKON

Her hikaye bir imge ile başlar.       Umberto Eco

Ben esas itibarıyla bir sosyal medya kullanıcısı, bir  imge avcısıyım

Sair zamanlarda ise bir Google uydusuyla  yeryüzünü, yaşadığım şu  şehrin alengirli caddelerini,  sokaklarını, binalarını, evlerini, evlerin balkonlarını seyrediyorum.

Alemi seyredip tefekküre daldığımda hayalimde Yunus Emre  belirir ;

Mal sahibi, mülk sahibi  Nerede bunun ilk sahibi...  

Ben de bu oturduğum dairenin ilk sahibini tanımıyorum. Son sahibi  ise  bu muhitin kibar hanımefendilerinden olduğunu  ima eden bir kadına aitti. Buranın yerlisi  olduğunu söyler, evi  bir taşralıya lütfen sattığını ihsas ederdi.

Bu kibarlık budalalığına bir hayli için için güldükten ve uzun  pazarlık sürecinden sonra  evi bana satıp parasını nakden ve tamamen  aldı.

 Ne yazık ki, bu sırada iki klimanın  birini söküp götürmüş diğerini de sökemediğinden lütfedip bırakmıştı..   

Ben de  bunu  sayın  hanımefendiye yakıştıramamıştım.

Kadıncağız ayrıca malındaki diğer  bazı  ayıp ve kusurları  da  saklamıştı. 

Esasen ayıp araştırmak insan evladına yakışmaz. Ben  bunları casus uyduyla oynarken tesadüfen öğrenmiştim.

Uydu görüntülerinde  evin ve bilhassa  zamanımın çoğunu  üzerinde geçirdiğim küçük balkonunun  deprem sırasında aldığı  hasarlar    kabak gibi ortaya çıkmıştı. 

Meğerse sayın hanımefendi depremden sonra, satıştan önce  malına makyaj yaptırıp badana boya ile  ayıpları  makyajlarla  gözlerden saklamış. 

Deprem sonrası çekilen uydu resimlerinde apartmanımızın  dış sıvalarının plakalar halinde düşmüş olduğu,  oturduğum dairenin  balkonunun  dış duvar  sıvalarının dökülmüş olduğu görülüyordu.

Mal sahibi malının  ayıplarını  örtmek için balkon kısımlarını  plastik kaplama ile saklama yoluna gitmişti. 

Hanımefendiliğine yakıştıramadığım bu hususu emlakçısına naklettiğimde emlakçısının yüzünde  teessür alametleri zuhur etmişti.

 Emlakçı efendiden bir zat olup ; Ayıp etmiş, demekle iktifa etmişti. 

Şu sıralar efkar basınca  , bilhassa akşam serinliğinde  balkona çıkıp  “ bu insanlar neden böyle, üç kuruş için  ayıplarını neden gizler? Buna değer mi” diyorum.. 

Bu  düşüncelerle pencerelerin önünden geçip giden  hayatları izliyorum

Sabahları işe giden bayanları, beyleri, efendileri, öğrencileri , seyyar satıcıları  seyrediyorum

Akşam olunca  da  yan  apartmanın  birinci katındaki  dairenin balkonunu izliyorum.

Balkonda ne  mi var ? Üç beş saksı çiçeğinden bir masa iki sandalyeden başka bir şey yok.

Yan apartmanda oturduğu söylenen  yaşlı alzheimer  hastası bir kadın ile bakıcısı kalıyordu. 

Balkonda  yaşı geçkin iki  kadının  zaman zaman balkona çıkıp sigara içtiğini görmüştüm. Evdeki  hasta  kadını ise hiç  görmedim.

Pandemi henüz başlamıştı. Herkes evine kapanmıştı. Pencerelerini, perdelerini sıkıca kapamışlar, balkon kapılarını örtmüşlerdi. 

Aradan bir müddet geçmiş,  küçük minik bir çift güvercin pencereme konmuştu.

Güvercinler pencere denizliğine  topladıkları incecik çalılarla yuva yapmışlardı. Bu kibar hayvanın birisi yuvaya  kar beyazı bir bilya zerafetinde bir yumurta bırakmıştı. 

Ben de  kuluçkaya yatan bu zarif misafirlerimi rahatsız etmemek için penceremi açmıyor, ses yapmıyordum. 

Ne var ki, çevrede gezen katil kargalar yumurtanın peşindeydiler.

Bir gün  perde arasından baktığımda güvercinlerin ve yumurtanın  yuvada olmadığını , gördüm. Kargalar annenin yuvadan kalktığını görünce yuva üzerine pike yaparak yumurtayı kaldırmışlardı. 

Güvercinler bir telin üzerine tünemiş ha bire pencereme bakıyorlardı. Ben de pencereyi açtım onlara bakıyordum. Yumurta yoktu. 

O sırada yan apartmanın  balkonunda bir kadın belirdi; Annemiz öldü, dedi. 

Çekik gözlü , başı yaşmaklı kadın üzgündü. Ancak; Başınız sağolsun , diyebildim.

-Ben Türkmen’im, Üniversite okudum. Bakıcı arayan olursa lütfen beni söyler misiniz, dedi.

Bir kaç arkadaşa,  telefon ettim. Henüz bir iş yoktu. 

Yaşlı kadının mirasçıları,  bakıcı kadına,  evde kalması için  bir ay kadar süre vermişlerdi.

Bir ay boyunca Türkmen bakıcı haber bekledi, bir yerlere gitti geldi. Bir ay boyunca  bir kaç kere çamaşır yıkadı, astı. Balkondaki çiçekleri suladı. Balkonunu sildi süpürdü. Sofra bezlerini silkeledi. Haber bekledi.

Bakıcı kadın  evin  ışıklarını  kapatmadan yatıyor, ışıklar balkonun  duvarlarına vuruyordu. 

İki ay geçti. Türkmen bakıcı balkonda görünmüyor.  

Dün baktım ;  balkondaki masa  ile sandalyeleri içeri alınmış. Evin ışıkları yanmıyor.   Balkondaki çiçeklerin boynu  susuzluktan kırılmak üzere...

<