BABIÂLİ DE KÖŞE YAZARI MECLİSTE BAKAN BOLLUĞU...
Bakanlarımız da, bizim köşe yazarlarımız gibi... Eskiden hepsinin isimlerini bir çırpıda
sayardık. Şimdi olası mı?
Bakın, bu “olası mı” sözcüğü buraya cuk diye oturdu mu? “Mümkün mü” deseydik, ne olurdu?
Efendim, bizim neslin hiç şansı yok, veya çok şanslı. Aynı anlamı taşıyan 2, bazen 3 sözcüğü
zorunlu olarak öğrendik. Öğrendik de nerede, nasıl kullanabileceğimi ben hâlâ öğrenemedim.
“Olası-mümkün”, “olanak-imkan”, “muhteşem-görkemli”, “mesela-örneğin”, “binaenaleyh-
bundan dolayı-zira”, “savaş-harp- muharebe”, “öğretmen-hoca- muallim”, “neden-sebep- saik” ve
“ömür-hayat- yaşam” gibi onlarca sözcük.
Bunları öyle bir yerine oturtmalı ki, okuyan da “aferin” desin.
İşte bizim gençliğimizde, köşe yazarları da, devleti yöneten bakanlar da “cuk” diye yerine
oturmuşlardı.
Sanki ana, babamız gibi isimlerini bilirdik, saygı sevgi gösterirdik.
Ben sabah olsa da, o Çetin Altan, o Bedii Faik, o Abdi İpekçi, o Necip Fazıl ne yazdı acaba,
okusam diye erken yatardım. Ünlü bakanlara gelince; uzun yıllar bakanlığını sürdüren ve
hepsinin isimlerini ezbere bildiğim o namuslu, şerefli insanları bir görebilseydim diye düşünürdüm.
Şimdi kimseyi merak etmiyorum...
Merak ettirmiyorlar da, ondan...
Enflasyon yalnız ekonomide değil, görüyorsunuz her tarafta. Kanser gibi toplumu sarmış...
Bakın yine nerden, nereye geldik.
Bakanlar Kurulunu bir sayalım desem, içinizden kaç kişi becerebilir.? Hoş, saymak da iyi
gelmiyor, hemen eksiliveriyorlar!
Nazara geliyorlar nazara...
En namuslu geçinenlerin hırsızlığı, insanın en çok ağrına giden. Bunlarda hiç şeref, namus
kalmadı. Türklük, Türk olmak bu kadar ucuz mu?
Artık devlet adamlığı da yok. Politikacı var. Bu ne demek derseniz, işte bu demek:
“POLİTİKACI İLE DEVLET ADAMI
ARASINDAKİ FARK,
BİRİNCİSİNİN GELECEK SEÇİMLERİ,
DİĞERİNİN İSE
GELECEK NESİLLERİ DÜŞÜNMESİDİR.”
Şimdi siyasiler günübirlik yaşıyorlar. Benden sonra tufan, politikacının meşrebi olmuş!
Ama ne mutlu ki; Türkiyemiz, devletin milletin bir kuruşunu heba etmeyen onu sahiplenen
başbakanlar da gördü.
Değerli büyüğümüz, gazeteci Orhan Karaveli’nin “Görgü Tanığı” kitabında Menderes ile
yaptığı Amerika gezisindeki izlenimini okuyalım.
...Bir başka gün “Heyet”le ilgili bir ödeme yapılacaktı. Fatura 420 dolar tutmuş. Heyetin
“Kasa”sı, (sonradan Büyükelçi) Ercüment Yavuzalp, Başbakan’a “...ne kadar “tip” (bahşiş)
bırakmalarının uygun olacağını...” sormuş. O da “...ne bileyim?.. İstersen Orhan’la konuş...” dedikten
sonra eklemişti: “...fazla bahşiş bırakırsan, “adamlar Arap Şeyhi gibi para saçıyor!..” diye arkamızdan
gülerler. Az bırakırsan, bu kez de “cimri herifler” diye küçümserler!...”
Yavuzalp bana geldi. Durumu ciddi ciddi tartışıp sonunda 500 dolar ödemeye ve üstünü
almamaya karar verdik...
Başbakan, akşamüzeri durumu sorup % 20’ye yakın bahşiş bıraktığımızı öğrenince “...biraz
fazla kaçmış ama başka da çareniz yoktu galiba. İyi etmişsiniz!..” demiş.
Türkiye; İsmet İnönü gibi “bir kuruş” fark yüzünden bütçeyi geri çeviren... Adnan Menderes
gibi vereceği bahşişi bile ince eleyip sık dokuyanlar da gördü. Kimbilir? Belki onlar böyle oldukları ve
bugünlerin aksine devlet eliyle savurganlığa izin vermedikleri için işadamı, bürokratı, bankacısı,
siyasetçisi ülkenin milyar dolarlarını büyük bir rahatlıkla “hortumlayamadı” geçmişte.
Bunlar, kitap okumadıkları için bunları da bilmezler.
Öğrenmek de istemezler.
2
İbret de almazlar, örnek de almazlar...
Edibali Hazretleri’nin Osmanlı İmparatorluğu’nun Kurucusu Osman Gazi’ye olan vasiyetini,
“POLİTİKACILAR YAFTA YAPIP BOYNUNA ASMALI,
MUSKA YAPIP KOYNUNA SOKMALI...”
Ey oğul! Beysin... Bundan sonra öfke bize,
uysallık sana...
Güceniklik bize, gönül almak sana...
Suçlamak bize, katlanmak sana...
Acizlik bize, yanılgı bize, hoş görmek sana...
Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar,
anlaşmazlıklar bize, adalet sana...
Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize,
bağışlama sana...
Ey Oğul! Bundan sonra bölmek bize,
bütünlemek sana...
Üşengeçlik bize, uyarmak, gayretlendirmek,
şekillendirmek sana...
Ey Oğul! Sabretmesini bil.
Vaktinden önce çiçek açmaz.
Şunu da unutma! İnsan yaşat ki, devlet yaşasın.
Ey Oğul! Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı.
Allah yardımcın olsun!...
Atatürk de bütün bunları iki cümlede ne güzel özetlemiştir.
“ULUSA EFENDİLİK YOKTUR.
HİZMET ETMEK VARDIR.
BU ULUSA HİZMET EDEN,
ONUN EFENDİSİDİR.”