RECEP ARSLAN

RECEP ARSLAN

Ayıcılar

Tarım toplumunda vahşi bir meslek vardı. Bazı ayılar daha küçük iken yakalanıyor ve eğitiliyorlardı. İddialara göre ayaklarının altı yakılıyordu. Hayvanlara ayakta durmak, adım atmak, yan yatmak, kollarını havaya kaldırmak öğretiliyor. Burnuna takılan bir hızma, ona da takılan bir yular ile hayvanlar o tarafa-bu tarafa çekilerek, öğretilen hareketler yaptırılıyordu. Bu hareketler yaptırılırken de ayıya komuta eden kişi seslendirme yapıyordu. Hayal gücüne göre, aile hayatındaki kimliklere göre bir hikeaye uyduruluyordu.
Kaynana nasıl oynar, kaynana nasıl yatar, dul kadın nasıl oynar falan gibi biraz da müstehcene varan sahneler ve konuşmalar eşliğinde ayı hareket ederdi. Bu işi yaptırana ayıcı, işe de ayı oynatmak denirdi. Elbette bu gerçeklik ata sözlerine, deyimlere de yansımıştı. Tatsız bir olayı seyreden ilgisiz kişilere şöyle tepki verilirdi. ‘Ne bakıyorsunuz, ayı mı oynuyor?’

Xxxx

Hayat adım adım değişiyor. Önce okullarda körpecik zihinlere tek katlı evlerin aleyhine söylemler geliştirildi. Öğretmenler derslerin bir yerinde, Avrupa’da çok katlı evlerin olduğunu, topraktan istifade edildiğini, tek katlı evlerin çok geniş alanları işgal ettiği anlatılırdı. Çok katlı evlerde oturan olmadığı için neler olabileceğini kimse kestiremiyor, öngörmüyordu. Çok katlı evler yapılmaya başladığında, şehirleşme de başlamıştı. Artık tarım toplumunun geçitleri yerine geniş sokaklar, büyük caddeler yapılmaya başlandı.
şehrleişe başladığında şehirli sınıf doğmaya  başladı. Eskiden zevkle seyrettikleri olayları artık kaba bulmaya  yöneldiler. Şehirleşmeyle birlikte seri imalar demek olan fabrika üretimi de ortaya çıktı.
Şehirli insanın tarım toplumu insanı kadar çok zamanı olmadığı anlaşıldığında, yeni bir sınıfın insanı olunduğu fark edildiğinde eski hazlardan, tatlardan vaz geçilmesi olağandı.
Ayı oynatmak eskisi kadar zevk vermez olmuştu.

Xxxx

Ülkelerin başka ülkeler üzerinde uyandırdığı intibalar çok önemli hale geldi. Çünki bu intibaya göre seyahat edenler ülkelere yabancı para getiriyorlardı. Türkiye’nin dış ülkelerdeki tanıtımında mutlaka ayı oynatan bir adam fotoğrafı olurdu. Batılı sömürgenler bunu bile Türkiye’yi suçlamak için kullandılar. Devleti idare edenler zaten günün getirdiği bir yığın değişikliğe paralel olarak ayı oynatma işini bitirmek gereğini idrak ettiler. Bir faaliyet sepeti konuldu ortaya. Okullar, üniversiteler, gazeteler, radyo  ayı oynatmanın çok çirkin olduğunu anlattılar. Sinema ürünlerine, kımıldaklara, filmlere konu oldu ayı oynatmanın çirkinliği.
Muhtarlar, zabıtalar, ayı oynatmayı yasakladı ve ayıcıları tutup cezalandırdı. Artık ayı oynatmak, ayıcılık tarihe karıştı. Çevrecilik ve hayvan haklarına saygı alanında da büyük bir yol kat etmiş olundu. Türkie’den başka çok sayıda milletin sirk cambazları var. Gezici sirk çadırları geçici süre misafir olduğu ülkelerin halklarına  marifetlerini gösteriyorlar. Hayvanların her türüne verdikleri eğitim ile onlara akla zarar hareketler yaptırılmaya devam ediyor. Tamam da o hayvanlar eğitilirken ne kadar acı çekiyorlar hiç düşünüldü mü?

Xxxx

Uluslar arası Türkiye tanıtımı yayınlarında artık ayı oynatan adam ve ayısı görülmüyor. Batılı smürgenler o günden sonra Türkiye’yi daha fazla sevmediler. Bu defa da lahmacun ve kokoreç’i dillerine doladılar.
İnanın Batlının her dediğini harfiyen ve başarıyla yapsanız bile size en sonunda, bir bahane bulamadıklarında şöyle diyecekler: Medeni olmak için beyaz olmak gerek. Siz sarı ırksınız.

Xxxx

Batı kendi içinde bir değerler manzumesidir. Bir medeniyettir. Ama başka medeniyetler de kendi içinde bir değerler manzumesidir. Her bir medeniyet dışarıdan nasıl görüldüğüyle değil, mensuplarının maddi-manevi tatminiyle büyük medeniyet olur. Değer üreten, üretmesini sürdüren medeniyetler yaşarlar. Değer üretemez hale gelen-getirilen medeniyetler ölürler.
Her medeniyetin kendi lisanı, dili var. Medeniyetlere dahil olan birbirinden farklı milletler ve onların birbirinden farklı dilleri olur. İşte o medeniyet içindeki milletler birbirinin dilini yabancı saymadan birbirinden kelime alabilirler. Bu onların düşünce kalıplarını rahatsız etmez. Ama kelime alımı medeniyetler arasında olduğunda insanların düşünme kalıpları zedelenir. Üretemez olurlar.

Xxxx Ayıcılık bir meslekti. Tarım toplumunun bir gerçeği idi. Sirkler de eskisi kadar yaygın dolaşıma sahip değil. Her şey değişir. Hayat adım adım değişir. Değişikliğe karşı çıkmanın bir hazzı vardır ama başarısı yoktur. Değişim durdurulamaz. Önemli olan değişimin ne getireceğini önceden ön görebilmektir.
Çok katlı evlerin getirdiği güçlükler aşılmış değil. Komşu hakkı, Kur’an’daki ayetler insanları bir çizgiye getirmiyor. Çünki vahye teslim azalmış. İman meselesi var. Daha doğrusu imansızlık meselesi var.

Xxxx

Ayıcılıkla birlikte deyimler bitmedi. Bugün bile kalabalıkta meydana gelen tatsız bir olayı izleyenlere olayın kahramanları ya da mağdurları, ‘Dağılın, ne bakıyorsunuz, ayı mı oynuyor?’ demeye devam ediyor.

<