RECEP ARSLAN

RECEP ARSLAN

Aslında yalancıyız

Hayatımız boyunca çok şey istiyoruz Yaratıcı’dan. Hem de hep istiyoruz. O da şanından olmalı, er veya geç istenenleri isteyene veriyor. Bazısına tam istediğini, bazısına istediğinden daha iyisini, kimine de istediğinden daha az, hatta bazen tam da başka şeyler veriyor.
İlahiyatçılar, tasavvufçular, dindar insanlar Yaratıcı’nın vermediğinde de bir sır olduğunu anlatıyorlar. O kulun istediğinin ona,  bünyeye zarar vereceği için ihsan edilmediği çok derin bir hakikat. Hadi bakalım biraz tefekkür ediniz, biraz beyninizi, aklınızı çalıştırınız. Tophane ağzıyla saksıyı çalıştırınız ve bu sırrı çözmeye çalışınız.

Xxxx

Yazmak elimden gelen tek şey. Özgür olduğum, kendimi sevdiğim tek alan. Bunun dışında yaptıklarımı yaparken çok da mutlu olmuyorum. Hatta üzgün bile oluyorum. İnsanlarla bir arada olmayı seviyorum, ama ısırgan otu biten münbit bir dilim var. Adam neyine gerek geç git diyemeyen Mehmet Akif huyum var. Aldırma diyemem aldırırım, Hakkı tutar kaldırırım. 
Bir şeyler söylerim. Söylediklerime yanlış denemez. Ama zamansız ve yersiz olduğu söylenir. İyi de şimdi değilse ne zaman? Tam yerine denk gelmiş ve ben oraya manzara koymmışsam, benim herkesten farkım kalmaz. Farklı olmak isteğinin bir enaniyet, kibir, ben davası olduğunu fark edeli, farklı olmaya çalışmaktan da ürküyorum.

Xxxx

Aslında hepimiz muhteşem birer yalancılarız. Ne oturup kalkarken, ne çalışırken, ne kulluk ederken doğrucu değil insan. Herkesin ama herkesin en üste yerleştirdiği değer, hayat. Daha iyi yaşamak, daha çok tüketmek, tüketmek için elde etmek, yolu, ilkeleri asla önemli olmayan bir temel amacı var günümüz insanının. Kazanmak ve tüketmek. Ona öyle bir düşünme kalıbı verilmiş, beyni öyle şekillendirilmiş. Ne kadar çok tüketirse o kadar mutlu olacağını kanıksamış. Defalarca bunu tecrübe ettiği halde, her gün onlarca kere kazandığı ve tükettiği ama yine de mutlu olmadığını gördüğü halde, beyninin kalıpları değişmediğinden, başka türlü düşünebilme yetisini kaybettiğinden, işin farkına varamıyor. Kısır döngü içinde insan, üretmek-tüketmek sarmalında yaşıyor.

Xxxx

Yöneticiler, hangi dine, dini inanca, inanç derecesine, siyasi rejime, hayat anlayışına sahip olursa olsun fark etmez. Aynı biçimde davranır ve aynı şekilde düşünürler. Hepsinin ortak  amaçları var. Kitleleri tek tip haline getirmek, ihtiyaçları, talepleri sınırlamak, daha kolay sevk ve idare etmek.
Şimdilerde kültür sanat faaliyetlerini ibretle izliyorum. Hukuk alanını izleyen de benden farklı şey görmeyecek. Kültür sanat etkinlikleri devletin, yöneticinin elinde tek tipleştirme aracı  olmuş. Hatta müsekkin olmuş. Uyuşturucu haline gelmiş. Önce bir alan çizilmiş, kalıplaşmış bir alan.

Xxxx

Ülkemde iki ana kitle var.
 Dini, hayatında önemseyenler, önemser görünenler, önemsemeye çalışanlar.
Maneviyatı çok fazla öne çıkarmayanlar, hiç öne çıkarmayanlar, yok sayanlar.
Bu iki kitlenin siyasal oluşumları, sivil toplum kuruluşları, resmi teşkilatlanmaları var. Her iki tarafı da en az 50 yıldan beri dikkatle izliyorum. Ben genellikle oyuna katılmam. Herkesi bilir, görür, izlerim. Bulunduğum yerden dolayı benim tarafımı tahmin eder insanlar. Ama yanılırlar. Ben, kibirliyim. Kendimi kimseler benzetemem. Özel, şahsa münhasır, Hakikat peşinde olmalıyım. Olmaya çalıştım. Çoğu kere beceremedim. Gücüm yetmedi, başarısız oldum. Ama vaz geçmedim. Bu çizgide eskidim, yaşlandım.


Xxxx

İki kitlenin kültür sanat çalışmalarına, ele aldıkları konulara bakıyorum. Sayılı, bu işe ayrılmış, görevlendirilmiş adam sayısı da, konu da sayılı. Asla bu sayının dışına çıkılamaz. Zihinler öylesine derin çizgilerle kalıplaşmış ki, başka türlü, başka konu, hatta başka adam asla düşünülemiyor. O zaman tek tipleşmiş insanlar, yöneticiler tarafından gayet kolay yönetiliyorlar. Bir ülkede iktidarların değişmemesini, istikrar diye takdir edip kutsayabilirsiniz. Ama iktidarın değişmemesi, tek tipleştirmenin zaferidir.

Xxxx

Dernekler, vakıflar, şirketler hemen hepsi hükümetle iyi geçinerek başarıyı yakalamışsa, devlet kurumları siyasi liderin nabzını takip ediyorsa, kararlar yöneticinin beğenileriyle şekilleniyorsa, bu yöneticinin başarısıdır. Ama ‘hayırlara vesile’ demek için sürüye dahil olmak gerekir. Enaniyetim, kibrim, benlik duygum ilk defa hayırlı bir hale dönüşür, beni sürüleşmekten alıkoyar.
Enaniyetten böylesine yararlandıktan sonra elbette Allah’a sığınmak kaçınılmazdır.

<