CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

AKIL OYUNLARI...

Durup dururken neden bizim  “Zülfü Ağa”yı hatırladım ben de  bilmiyorum...

Kurstan çıkmış , eve gelmiştim. Yorgundum. Uzandım divana. İçim geçmiş. Sonsuz uykunun derinliklerinde  zaman mefhumunu kaybetmişim.

Beni telefonumun alarmı uyandırdı;  “ Bak  akşam oldu; yatsıya 45 dakika var!” dedi.

Kalktım. Kendime gelene kadar oturdum. İşte o sırada   hatırladım Zülfü Ağa’yı...

Zülfü Ağa,  haza bizim Kürtlerden.  Hık demiş bir Kürt  ağasının burnundan düşmüş. “Bir Kürt ağası nasıl olur ? “ diye sorsalar net bir cevabım yok. Ancak bu konuda bazı  delillerim var. 

Bir kere o zamanın  ağaları misafir sahibiydi. Cömertti. Kendine sığınanı ele vermezdi. Marabasını korurdu. Namuskardı. 

Dediğine göre, Zülfü Ağa’nın  atası da  Elazığ ‘in ağalarından bir ağaymış. Devran değişince ağaların toprakları da  su gibi ellerinden akıp gitmiş…Bir kalan  namlarıymış. Kötülerin kötülükleri iyilerin de iyilikleri  ara ara söylenmiş.

Zülfü Ağa ki,  başında siyah bir fötr, üzerinde her zaman ütülü, gıcır gıcır yepyeni bir takım,  Üzerinde  yakaları kolalı, kolları manşetli  bembeyaz  gömlek,  döndüğünde beyaz bir mendil ve  kan kırmızı bir kravat...

O sıralar altmışını  geçmiş. Saçında bıyığında tek ak  yok. Boyanmış. Kömür siyahı...

Tarlada tapanda çalıştığını kimse görmemiş. Siyah cilalı  kundurasının aynasında   alemi seyret...

Her ne kadar  ağa dedikse ve yeleğinin cebinden gümüş  kösteki  sarkıyorsa da kilolu göbekli bir ağa değil. Herif normal kilosunda , hatta zayıf ve  bıyığı ile buram buram tam bir Ayhan Işık zarafeti ve şıklığı sergiliyor...

Böyle bir zarif herifin üzerine tarlanın  bahçenin çamuru  parçası sıçramaktan haya etmez de ne yapar ? 

Şehirde kalıp zamanının çoğunu bahçeli evinde geçirirdi. Yazları  şalvarlarını  bacaklarına  çekmiş , başı dolaklı hamarat  karıların  domates salçası  çalışmalarını denetlerken görürdüm..

Vallahi ben bu herifin bir kötülüğünü duymadım. Kendi halinde  şık biriydi. Atasıyla övünürdü. 

Zülfü Ağa’ya  da sıra geldi bir gün. O da sırasını savıp  bu dünyadan göç edip gitti...

Şu sıralar aklım bana oyunlar oynuyor. Nereden çıktı şimdi şu  Zülfü Ağa ? Doğrusu şaş kaldım bu işe!

Öğleyin  ne yediğimi unutmuşken,  şimdi yıllar yıllar öncesi ne olup bitmiş, kimler yaşamış, bir bir  gözlerimin önüne geliyor, aklım beni şaşırtıyor. ...

 “Ben ağayım, ben begim “ diye böbürlenen Zülfü Ağa  gibiler için  Dede Korkut  şöyle söylemiş; “ Ecel aldı, yer gizledi, fani dünya kime kaldı?

 

<